"Söylenemiyor çok şey susmadan!" Demiş ya Özdemir Asaf...
O haldeyim, bazı şeyleri söyleyebilmek için susuyorum haftalardır, hatta aylardır!
Bu yazıyı yazp yazmamak konusunda aylardır med-cezirdeyim!
Aylardır aklımla vicdanım, gönlümün reisliğinde mahkemeleşiyorlar!
"Ol" deyince Olduran Allah; benzer kullarını buluşturmak için önce sebepler içinde sebep yaratıyor.
Benzerler buluştuğunda bu olaya, ya tesadüf ya da İlâhi Takdir diyorlar müktesebatlarıyla düz orantılı olarak!
Bana öylesine inanılmaz olaylar, öylesine hayal edilmez sebepler yaşattı ki elhamdülillah...
Her sebebe şükrettim, sevindiren her sebebin sonucuna hamd ettim...
Rabbim'in başına getirdiği en mükemmel sebep, soyadıyla müsemma Haydar BAŞ Hoca'dır hamd olsun...
Âcizâne "Gönül Adam" dediğim Haydar Hocam'ın sayesinde tanıdığım ve gönlümün kendilerinden izinsiz kucakladığı ve baş köşeye oturttuğu karakterler oldu. Onların gönlümdeki ve aklımdaki mutenâ yerleri ömrümün sonuna kadar sabit kalacak...
Keşke tanımasaydım dediklerim de var maalesef, keşke olmasalardı ama bir gülzârda her gülü taşıyan dalların kat kat fazlasınca yani sayısız dikenin olması da yaratılış hikmetidir diye kabullendim. Kim olduklarını kendileri biliyorlar. Sadece bir kişi sorarsa belki söyleyeceğim bu kişiler, rahat olabilirler çünkü; gülzâr ve gülleri hafızama nakşedip -canımı acıtsalar da- dikenleri unuttum bile!
Sevgi ve nefret...
Sadâkat ve ihânet...
Vuslat ve vedâ...
Soğan zarının iki yüzü kadar birbirine yakın ve birbirinin zıddı iki kavram!
Bu kavramları özümseyebilmek için de soğanı kat-kat soymak şart!
Yani bu kavramları tanıyabilmek için önce sevgiyi, sonra sadakâti ve sonrasında vuslatı yaşamak gerek.
Zıt kavramları da yani nefreti, ihâneti ve vedayı da ancak yaşayanların bilme şansı var!
Allah kimseye yaşatmasın diyesim var ama sevmeden, sadakât göstermeden, vuslatı yaşamadan sürülen ömür, hayat mıdır?
Sonunda vedâ olsa da, vedâdan önce insan ihânete icbâr edilse de ve sevgi, nefrete dönüşmeye meyletse de yaşanmadan anlaşılabilir mi?..
Ömür adlı, hayat sıfatlı süreç maalesef inanılmaz tevafuklarla süslü ve besli...
Hiç ama hiç kimsenin hayal edemeyeceği, hiç kimsenin asla kurgulayamayacağı müthiş olaylarla doludur hayat...
Anlatsak inanılmaz, anlatmasak bilinmez!
Ramazan Mübarekin de etkisiyle bazı konularda dolu ve gerginim ama bilerek ve tercih ederek yazımın başına döneceğim, yani bazı şeyleri söyleyebilmek için susacağım! Sustukça sıram gelse de!
Çünkü:
Fuzûlî; "Söylesem te'sîri yok, sussam gönül râzı değil!" sitemini yaklaşık beş yüz yıl önceden yapmış bütün ehl-i dîl adına..
"AKIL KULLANILACAK BİR ARAÇTIR. İNSAN; GÖNÜLDÜR, GÖNÜL..." Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder