"İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün; 'Gece kartalları' ismini taktığı 386 Bekçi yarın göreve başlıyor. Bekçiler, ilk etapta polisle birlikte devriye yaparak mahallelerin güvenliğini sağlayacak." Diye bir haber düştü. Hayırlı olsun...
.....
Şahsen yıllardır ısrarla vurgulayarak özlediğim ve istediğim bir uygulama idi. İnşallah siyâseten işin cılkını çıkarmasınlar!
Yıllardır ben; "Eskileri özledim! Eski demokrat hatalarımızı, siyâsi kutuplaşmalarımızı, eskittiğimiz güzelliklerimizi özledim..." diye çırpınır dururum!
Neleri mi özledim?
Hatırlayalım mı?
Eskiden de (yani 15 sene öncesi) duymak istediğimiz yalanı söyleyen siyasiler seçilirdi!
Eskiden de, ağaların desteklediği, şeyhlerin-şıxların el vermesiyle ve referansıyla parti listelerine giren, seçildikten sonra genel başkanın emri olmadan el kaldırıp indirmeyeceği bilinen millet vekili adaylarına oy sözü verilirdi!
Bâzen hem söz hem de oy verilir ve hükümet değiştirilirdi eskiden!
Adaylar milleti, millet adayları kandırdığını bile bile ve güle oynaya sandıklara gidilirdi. Seçimden sonra kazananlar bir sonraki seçime kadar seçildiği yeri unuturken; kaybedenler, bir dahaki seçime kadar kandıramadığı veya kendisini kandırdığını zannettiği herkesle kavga ederdi ve bu kavgalara alenen gülünürdü!
Ruslarla, komünizmle korkutularak Nato'ya girip bağımsızlık karakterimizi uzun süreli izine çıkardıktan sonra, doğru sözlü siyâsilerimize karşı her on yılda periyodik uygulanan darbelerin inadına; "İzindeyiz!" sloganı tatildeyiz anlamında kullanılarak darbecilerin mağdûr ettiği siyâsilere oy verilirdi!
Altı kere götürülen, yedinci kere getirilirdi!
Seçim biter bitmez şikâyetlenmeler başlardı!
İktidar ve muhalefet yandaşları arasında gene çekişmeler vardı ama her çekişme sonunda yapanlara, yapılanlara mutlaka gülünürdü.
"On lira yevmiye, on iki nüfus
Ne ey oldu gardaş, öldün gurtuldun!" diyen Rahmetli Erzurumlu Reyhâni veya;
"Günah sisi vardır iman dağında
Gönül gezemiyo Dostun bağında
Ellerin güneşe uçma çağında
Dize kadar çamur yola ne deyim?" diye soran Rahmetli Mahzûni Şerif ozanlarımızla;
"İşçisin sen işçi kal" diye sol yumruğunu havaya kaldıran popçularımızla;
"Aldırma gönül aldırma" diyen devrimci, "Çırpınırdın Karadeniz" diyen ülkücü sanatçılarla coşulurdu.
Ne kadar hoş görülü olunduğunu ispât için rol yapılmazdı.
Partilerin, partililerin, seçmenlerin siyâsi kimlikleri aşikârdı. Sağcı da bilinirdi, solcu da. "Gelene yenge, gidene sağdıç" tavırlı eyyâmcılara, "renksizler" diyerek berâber kızılırdı.
Kızılırdı ve camilerde saklanan bu renksizlerle aynı safta, aynı imama uyarak namaz da kılınırdı ama camiler, cemaatlerce paylaşılmazdı!
Hırsızlar, arsızlar, namussuzlar belliydi!
Hırsızın hırsızlık edebi, pezevengin meslek âdâbı vardı!
Hırsız fakirin evine asla girmez, pezevenk vesikalı hâricinde kadın pazarlamazdı.
Hiç kimse başı örtülü kadına-kıza yan gözle bakmazdı ama adı tesettüre, türbana dönüştürülmüş kıyâfetlerle, lüks arabalarla dolaşan vesikasız tele-kadınlarda olmazdı! Büyük Şehirlerde argo literatürüne giren; "İhlas Motor" yoktu!
Kurnazlar, kumarbazlar, dolandırıcılar eskiden de vardı ama adresleri belliydi.
Hortumcular, milleti soyanlar, kurban paralarını iç edenler; cami derneklerinde veya dîni maskeli yardım derneklerinde, Deniz feneri e.V 'lerde olmazlardı!
Yalancılığı tescîlli yalancılar bile yalan yere yemîn etmezlerdi!
Arsızlar, kumarbazlar, hırsızlar bilinir; yalancılar, talancılar, kara borsacılar tanınırdı. Zamparalar, sermâye karılar, pezevenkler, genel ev patronları tanınır, bilinir hatta vergi rekortmeni genel ev patronlarına devlet ödülleri verilirken bile teşhîr edilirdi!
Demokratik haklarını kullanan öğrenciler ve onlara karşı toplum polisi vardı. Onlar birbirini tanır, birbirine karşı tedbirler, yaptırımlar uygularken mahallelerde, sokaklarda asayiş "Bekçi Baba" nın düdüğü ile sağlanırdı. Cibali Karakolu Baş Komseri Cafer ve pala bıyıklı Bekçi Murtaza'nın otoritesi sorgulanmazdı.
Avukatlar, cânîye-bebek katiline kuryelik etmez, hâkimler savcılar siyâsi teröristlere teslîm olmazlardı!
Devlet dairelerinde makamlara yakın mescitler olmazdı ama günlük traşlı, badem bıyıklı, al yanaklı, eli doksan dokuz tesbihli, boynu kıravatlı, bal dudaklı yalaka "Cemaat İmamı" adlı Dokunulamaz Abiler de kimseleri kandıramazdı!
Millet kavramı da milliyet kavramı da bilinirdi!
Milletin mensûbu halklar bilinir, birbirini tanır, millî meselelerde yek-vücûd olunurdu.
Hatırlatmaya çalışırken tekrar özledim!
Eskileri -hem de- eski hırsızları, eski pezevenkleri, eski vesikalıları, eski stokçuları, kara borsacıları ve bunların korkulu rü'yâları Baş Komserleri, Bekçi Baba'ları özledim.
15 yıldır, gelen îmanlılar, îmansız diye iftira ettikleri gidenleri arattılar, özledim...
İstanbul'un "Gece Kartalları" hayırlı olsun ama inşallah AKP'li olmasınlar...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder