Kendime firardayım yine!
Duygusallaştım...
Gönül Akkor şarkılarıyla 40-45 sene geriye sardım hafızâmı..
Ne güzel günlermiş kıymetini bilemediğimiz..
Sevgi varmış, saygı varmış, sevda varmış..
Sevene, sevda çekene hürmet varmış...
Ve biz, yaşımızın tecrübesizliği ile bu güzelim ve güzelliklerle donanmış zamana; "Zaman kötü korkuyorum!" veya benzer şarkılarla iftira etmişiz!
Beğenmediğimiz, kötü diye iftira ettiğimiz zaman içinde; düşe-kalka yürümüşüz, büyümüşüz, kocamışız..
Bir-çok sevdiğimizi uğurlamışız ebediyete!
Biraz sonra gülmek üzere ağlamışız kendimizi perişan edercesine!
Yani hayat denen süreç neyi gerektiriyorsa yapmışız, yaşamışız..
Doğruları alkışlamışız, doğrularımız alkışlanmış; hata yapan sevdiğimizi uyarmışız, hata yapmışsak sevdiklerimizce uyarılmışız..
İhbarcımız, muhbirimiz, hainimiz olmamış hiç veya olmuşsa da saklamışız...
Zamanın iktidarlarına muhalefet olsun diye sokakları yazarken yakalanıp nezarete koyulmuşuz; nezarethâne de kahkahalarımızla karakol görevlilerini rahatsız etmiş ve gecenin bir yarısı, gözaltına alındığımız karakoldan kovulmuşuz!..
Biliyor musunuz Yarenler?
Vallahi dolu dolu yaşamışız!
Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz o kadar doluymuş ki kıymetlerle kıymetlilerle zengini-fakiri fark edememişiz bile!
Şükredelim ki yaşamışız..
Ve biliyor musunuz Akranlar?
Öyle huzurlu bir nesilmişiz ki, psikolojik sorunları olan, depresyon yaşayan tanıdıklarımız yok denecek kadar az, hatta yok.. Farkında mısınız!
Herkesin birbirini tanıdığı ve yazısız ama affı asla olmayan "AYIP" denilen bir adâb-ı muâşeret kuralının uygulanmasıyla kimsenin günaha ayıracak zamanı olmamış!
Üst-üste bindirilmiş dairelerdeki çelik kapılardan vazgeçtim; biz kilitlenmeyen kapılı evlerden oluşan mahallelerde yaşamış, koşmuş, oynamış çok şanslı bir nesiliz ama yaşadığımız zamanın kıymetini bilememişiz biliyor musunuz?
Mahallede cenaze varsa bütün düğünler, kırk gün ertelenmiş fark etmemişiz!
Şimdi Şehit Cenazesi'nin getirildiği apartman denilen ruhsuzluğun istiflendiği binadan davul-zurnayla Gelin çıkarılabiliyor!
Canımız acıyor!
Rûhumuz daralıyor!
Müdahale edemiyoruz!
"AYIP" kalkmış yok olmuş ama ayıbı ayıplamak ayıp olmuş!
Ve hâlâ yaşıyoruz!
Yaşadığımızı zannediyoruz!
Fon müziği olarak bu defa Rahmetli Müslüm Gürses;
"Nasıl bir sevdaya düştüm Vay canım vay!
Bir zalim eline düştüm Vay canım vay!
Beni yüz yerden vursalar Vay canım vay!
Üzülmem dillere düştüm Vay canım vay!
Vay ömrüm vay vay!" diye inliyor..
Aklımda ise Mehmet Akif 'in:
"Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir,
Davransana eller de senin, baş da senindir!" sitemi tepiniyor!...
Ve yaşıyorum..
Ve yaşıyoruz..
Kıymetini bilmediğimiz, "Zaman kötü!" diye iftira ettiğimiz huzûrlu mazîmizi hatırlayarak, özleyerek..
Ömrü Veren'e şükrederek ve bütün Dostlarımın ömürlerine bereket dileyerek yaşayacağım, yaşayacağız hayırlısıyla inşallah...
Dileyen Vahdet VURAL'dan;
"Bir sokak çeşmesi oldu gençliğim
Uzanan her tasa doldu gençliğim
Çerçevesiz kalmış bir resim gibi
Eğrildi kıvrıldı soldu gençliğim..." nedâmetini dinleyerek devam edebilir yaşamaya benim gibi...
"AKIL BİR ARAÇTIR. İNSAN, GÖNÜLDÜR GÖNÜL." Vesselâm...
Selâm, sevgi,duâ...
Mustafa ASLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder