4 Ekim 2017 Çarşamba

AYNAMDAKİ DEDİ Kİ..

     Vicdânımı göreve çağırdım, onun reisliğinde; aklımın îmanı ve îmanımın aklıyla aynamdakini kapıştırdım!
     Aynamdaki suretin dili yok, ayna karşısındakinin korkusu...
     Sorgulamaya başlamadan önce teknik ortamımı hazırladım!
     Beni, benden başka kimsenin dinleyip dinlemediğinden; beni, benden başka birinin izleyip izlemediğinden; beni, benden başka birisinin gözleyip gözlemediğinden emîn oldum!
     Yaklaşık otuz yıldır yularını çeke çeke neredeyse ağzını yırttığım nefs atım, eşiniyor! 
     Bir şeyler bildiğini zanneden ukalâ enâniyetim, nefs atımın başını serbest bırakmam için yüzümü, gözümü tırmalıyor!
     "Daha kim var? Kim görecek? Kim bilecek?"  diye fısıltıyla nefsimin kulağına nâra atan şeytânî yanım, beynimde tepiniyor!
     "Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını billiriz ve biz ona şah damarından daha yakınız." (Kaf-17) bildirimi ile Allah, yaratıcılık muhabbetiyle bütün varlığımı sarıp sarmalarken; nefsime, kibrime karşı yalnız olmadığımı, yalnız bırakılmayacağımı hatırlatırken; şeytanım şeytânî şûhluğu ile yalaka kıvranışlarıyla aklımı çelmeğe çalışıyor!
     Aklımın îmanı ile îmanımın aklı arasında ise dop-dolu bir fikir teâtisi var! 
     Edebin en âdaplısı ile birbirlerine; "Görmez misin ki Allah, göklerde olanları da, yeryüzünde olanları da bilir. Üç kişi aralarında fısıldaşmaya görsün, dördüncüleri O'dur; beş kişi fısıldaşmaya görsün altıncıları O'dur. Bundan az da olsalar, çok da olsalar, O mutlaka onlarla berâberdir; nerede bulunurlarsa bulunsunlar. Sonra onlara, yapıp ettiklerini kıyamet günü haber verecektir." (Mücâdile-7) diye birbirlerine uyarı üzerine uyarı yapıyorlar ve bunu, öyle nâzik bir şekilde bana da duyuruyorlar ki asla yalnız olamayacağımı ve asla yalnız bırakılmayacağımı bilerek rahatlıyor ve kendime karşı tarafgirliğimi, kendime karşı adâletsizliğimi, anında terk ediyorum!
     Belki fizîken benzerlerimden, Yaratan'a kulluğun farkında olmayan bilmezlerden, kulluğun ne demek olduğunu bilen inkârcılardan saklayabileceğim beşerî zaaflarımı; Yaratıcım'dam, her ân Gözetleyicim'den saklamamın mümkün olmadığını bilerek, becerebildiğim kadarıyla îmânî edebime bürünüyorum!
     Sorgulamaya başlıyorum aynamdaki ile her ân bende benimle olan, O'nda olduğum Gözetleyicim'in nezâretinde...
     Aklım kesti keseli Kelime-i Şehâdetimi ikrar ediyorum ama -nedense- Müslümanlar benden, ben Müslümanlardan rahatsızım! 
     Muhammed İkbâl'in; "Müslümanlardan kaçıp İslâm'a sığındım!"  paniğini hatırlayınca, rahatsızlığım ikiye katlanıyor!
Müslüman olduğum ve asla saklamadığım için Ehl-i Kitap benden rahatsız ve "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zaman kadar savaşın." (Tevbe-29) Tanrı buyruğuna göre, onları sadece rahatsız etmekle yetinemediğim için rahatsızlığım katlanıyor! 
     Ama onların, varlığımdan daha fazla rahatsız olduklarını görerek tesellî buluyorum!
Servet düşmanı, özel mülkiyet düşmanı değilim! Ama kapitalist karakterle dünyalık yığmayı başarı zanneden ve bunu akıllılık vehm'eden, yaptıkları malikâneleriyle övünüp benim; "Yeryüzü Cennetim" dediğim evimi beğenmeyenlerden de gönlüm rahatsız!
     Komunist değilim ve "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." şeklindeki sosyal paylaşımın zirvesi ahlâk kurallarına uymama rağmen, komunistler de benden rahatsızlar!
     Sosyalist değilim ve Hakan ile halkın Hakk Divânı'nda eşit olduklarını bilen, bunu açıkça hissettirecek şekilde yaşamama rağmen, eşitlik uğraşı verdiklerini söyleyen popülist, bağnaz, yobaz sosyalistler de benden rahatsız!
     Irkçı, şövenist değilim ama; "O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yerleri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır." (Rûm-22) Âyeti'nden hareketle övünerek ve hamd ederek; "Elhamdülillah Türk'üm. Türk oğlu Türk'üm!" dediğim için; "Sizin en hayırlınız, -kavminin işlediği büyük günahlara ortak olmadan- kavmini savunandır."  Peygamber öğretisi (İbn Mâce, Sünen, no: 3949) ile soyumu sevip savunduğum için anti-faşist, anti-şövenist sıfatıyla hümanistlik yaptığını zanneden sosyalistler, hem de bölücülüğe bilerek katkı veren ümmetçi-dinciler, hem de ırkçılar benden rahatsız!
     Hiç bir şey bilmediğimi bildiğimi, defalarca; "Bilmediklerimin üzerine çıksam başım, arşı deler!" diye yazmış olmama rağmen; ûlemâyı sorguluyorum, ûlemaya hakkım olan sorularımı soruyor, cevap alamayınca sitem ediyorum diye, ûlema da benden rahatsız!
Demokrat olmadığımı; demokrasi denilen, millî devletleri ayrıştırıp parçalamak üzere Haçlı Batı tarafından icad edilen HIV virüsü dediğim ve dünyanın hiç bir yerinde demokrat bir ülke olmadığını, olamayacağını bildiğim ve bunu da açıkça söylediğim için, demokratlar, İleri demokratlar veya demokrat geçinenler de benden rahatsız!
     Milliyetsiz milliyetçilere saldırıyorum! 
     Allah ile aldatan dincilere saldırıyorum! 
     Kendilerinden başka hiç kimseye yaşama hakkı tanımayan, demokrasiyi araç edinmiş faşistlere saldırıyorum! 
     Haçlı ile birlikteliği İleri Demokratlık diye dayatan Haçlı Müslümanlar'a saldırıyorum!
     Particilik, fırkacılık, hizipçilik, nifakçılık ederek Türk Milletinin bütünlüğüne zarar veren kimliksizlere, renksizlere, karaktersizlere saldırıyorum!
     Ve Türk Milleti'ni; özel siparişle özel bir ressama çizdirilmiş, bütün renklerin müthîş bir uyumla harmanlandığı, kullanıldığı bir manzara olarak kabul ediyorum. Bu manzara siparişini verenin Ulu Yaratan olduğuna, bu özel ressamın Kadim Atamız Oğuz Kağan olduğuna inanıyorum. 
     Bu müthîş güzel tabloyu çevreleyen, koruyan çerçevenin adının Türk Milleti üst kimliği olduğuna inandığımı söylüyorum!
     "Ne mozaiği ulan?" diyeni sevenlerin, "Çiçek bahçesi" diyenlerin, "renkli kilim ve desenleri" diyenlerin; milliyetçilikten geçinen, ümmetçilikten geçinen, hümanizmden geçinen, feminizmden geçinenlerin tamamına saldırıyorum!
     Ve görüyor, biliyorum ki artık; bütün aktörler, dublörler, suflörler, gibi yapanlar, sahteler, taklitçiler, korkaklar, psikopatlar, nâmertler, hâinler, mürâiler benden rahatsız oluyorlar!
     Köy veya mahalle itlerinin -bir kurt fark edince- yaptığı gibi ağız ağıza, ses sese verip bana karşı, ve temsîl etmeğe gayret ettiğim Türk Milletçileri' ne karşı ürdüklerini, sözle tâcizi saldırı zannettiklerini görüyorum!
     Neticede, sorgulamamın sonunda; "Türk'üm. Bu ad, her ûnvandan üstündür." inancımı Tekrarlatan Tanrım'a şükr'ederek, beni Türk Yaratan'a hamd ederek, beni benzerlerimle Buluşturan'a hamd ü senâlar ederek, aynamdaki ile karşılıklı gülümsüyoruz...
     "OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
     Selâm, sevgi, duâ...
     Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: