4 Ekim 2017 Çarşamba

BEŞER, ŞAŞARMIŞ!...( -2- )

Gönlümü hak etmediği bir şiddetle inciten bazı kıymet verdiklerimi, gönüldaşlarıma şikâyet hakkımı kullanacağım!
Şikâyetlenmeyi sevmem, beceremem ama beni buna mecbur eden sebebin şiddetini anlayacağınıza inanıyorum..
"Söz ortanındır, kim üzerine alınırsa ona kalır." demiş ya atalar.
Bazen ortaya konuşmak, birebir muhatabıyla konuşmaktan çok daha etkilidir bilirim çünkü muhatabın bilinmeyen benzerlerini de muhatap alır düşüncesiyle ortaya söyleyeceğim sözümü...
Cefâlı bir ömür yaşadım, safâm olsun!
Bulduklarıma sevinmemeyi hamd etmeyi, kaybettiklerime üzülmemeyi şükretmeyi öğrendim kolay olmadı ama oldu şükürler olsun.
Adına tecrübe veya deneyim denilen kazanım, bedeli ömrüm olduğu için edine-bildiklerimin en pahalısı oldu, geçen zaman geri dönmüyor çünkü...
** Affederek cezalandırma' yı öğretmenliğimde öğrencilerime uygulayarak öğrettim ve öğrencilerimden affedilmeyi öğrendim.
** Fedakârlığı, dayanılmaz işkencelerden sonra verilen onlarca yıllık cezayı yüksünmeden kabullenip yatarak ve bildiği fâili söylemeyerek büyüyen yiğitlerden öğrendim...
** Yalnızlığı; tekliğin ilahi bir sıfat olduğunu, beşerin tekliğe tahammülünün zorluğunu hücrelerdeki tek kişilik kalabalık karakterlilerden öğrendim...
** En kızdıklarımı, en fazla öfkelendiklerimi affederek cezalandırıp, severek ödüllendirmeyi, canım dediklerimin yatırdıkları manevî falakalarda öğrendim!
Şikâyetlenmeyi, sızlanmayı sevmiyorum Dostlar!
Gıybetten korkuyor, dedi-kodudan nefret ediyorum!
Peki ya ne yapmalıyım, siz söyleyin Allah aşkına?
İnlesem üzüleceksiniz, kıyamam; ünlesem sesime ses verebilmek için hançerenizi patlatacaksınız, dayanamam ve ben sizi işitip duyamayacağım çünkü aramızda mesafe var!
"Ben yüksek ahlakı tamamlamak üzere gönderildim" diye görevini açıklayan; "Herkes sevdiklerine sevdiğini söylesin." Diye sevmeyi ve sevgiyi ikrarı öğütleyen Hz. Peygamber(s.a.a.)'imizin, çok sevdiği Amcası Hz. Hamza(r.a.)'yı şehit eden, yetmez gibi mübarek ciğerlerini sökerek çiğneyen lâin Hind ve Vahşi'nin, Kelime-i Şehâdet getirdikleri için canlarını bağışlayıp; "Ama gözüme görünmesinler!.." buyruğundaki insanlığı, insaniliği kavramaya uğraşıyorum!
Zorlanıyorum tabi...
Biliyorum ayrılıkta azap var!
Biliyorum, bizi önce parçalayıp, ayırıp-ayrıştırıp sonra aç canavarlar sofralarına yem etmek isteyen senaryolar sahneleniyor!
Biliyorum bu yabancı ve düşman senaristin çok iyi rol yapan aktristleri-artistleri var!
Bu çok başarılı ".. gibi" lerden ABD'nin; "Bizim çocuklar" ının başı Netekim General'in, "Karıştır-Barıştır" yanılgısında, affettiklerimin hatırına affettiklerim var..
Ehîl bir Rehberin kervanında gördüğüm, bağrıma basmak için defalarca ziyaretlerine gittiğim ve yıllardır iade-i ziyaretlerini beklediğim ve artık bir süre gözüme görünmemelerini isteyecek kadar kızdıklarım var!
Hani; "Şeytan da cennetten rübailer okur.." muş ya!
Önce rübai okuduklarını duydum, sonra okudukları rübaileri elimden geldiğince duyurmaya çalıştım, "Dostlarım.." diye ilan ettim, göğsümü gere gere...
"Ya Rabbi! Ben yanılayım ama benim dahlimle dostlarımın yanılmasına, yanıltılmasına izin verme!" diye yalvardım içimde fırtınalar kopara kopara! 
"Müslüman olsan şarap içmezsin, Hıristiyan olsan haça s.çmazsın!" diye kargaya atfen söylenen meşhur darbı mesel var ya!
Aynı karga fıtratlı şarap içen, haça s.çan, ne zaman ne yapacağı belli olmayan sarhoşlarla muhatabım galiba! 
Bu yüzden ülkenin en ehîl ayıktırıcısının yanında ayıkmıyorlar!
Canımı acıtıyorlar bile bile canı acımayasıcalar!
"Beşer, şaşar.." hüsn-ü kabulünden hareketle yaptıkları beşerîdir, ummadıkları yerlerden ve kişilerden aldıkları alkışlarla esrimişlerdir, "Sarhoşun defteri okunmaz" diyerek görmezden, duymazdan gelmeye çalışıyorum ama çok çırpınıyorlar gördüm, çok bağırıyorlar duydum!
Bir yerden bir yere gelenlere, hele sonradan gelenlere niye yeterince ihtiram gösterilmediğini anlamaya başladım!
Tecrübe edinmek böylesine zor ve pahalı bir kazanım işte!
Yine aklı kesenlerimin; "Yapma! Cısss!" uyarılarını duymamış, duyduysam inanmamış ve elimi ateşe sokup canımı yakmışım eyvah!
"Ummadık taş, yarar baş.." diye uyarmışlar, duymamışım duymuşsam da inanmamışım ve sapanla atılan taşa kafa atmışım, başımı yarmışım eyvah!
Sözün hikmetinden ve gücünden -güya- haberdarız ya..
Ağızdan çıkıncaya kadar sahibinin olan, ağızdan çıktıktıktan sonra sahibine hükmeden sözün kudretinden haberdar birisi olarak, yakın zaman içerisinde defalarca methettiğim, hatta adlarını duyurmak için yazılar yazdığım birileri, çocukça şımarık -demek istediğim- davranışlarıyla canımı acıtıyorlar!
Ve defalarca "iyi" diye tarif ettiğim bu birileri hakkında, "kötü" demek hakkımı da kaybettim biliyorum!
Bir süre gözüme görünmesinler diyesim var ama galiba; "Çalıyı dolaşmak.." tercihimi kullanacağım!..
"Acı, acıyı; su sancıyı keser.." miş ya!
Acımı tercih ettiğim bir acıyla unutmaya, Muharrem-Matem Ayı'nda olmamız hasebiyle de Kerbelâ'da susuz kalmışça içim yanarken tuz yalamayı tercih edeceğim!...
Ve galiba bundan sonra, gönül dünyama sonradan gelenlere geliş sıralarına göre kıdem vererek muamele edecek ve benden olmayana "bizdenmiş gibi" davranıp bizimkilerin yanılmasına sebeplik etmeyeceğim...
Arabeske bağlayıp dolaşacağım;
"Canım dediklerim canımı aldı,
  Gönül sarayımı yıkıp gittiler!" Diye...
Başıma gelecek olan en kötü şeyin ise çok sevdiğim yalnızlığım olacağını bildiğim için de bu davranışımda çok katı olacağım.. Çünkü dedim, diyorum, diyeceğim ki:
"BAŞ, BAŞ'A BAĞLI BAŞ DA ALLAH'A" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: