28 Mayıs 2025 Çarşamba

KEŞKE, KEŞKELERİM OLMASA

 Saat 06.30

Geri sararak üçüncü keredir Ekol TV'de Müsavat Dervişoğlu söyleşisini izliyorum.

"Demokrasinin Namusuna sahip Çıkmak" söyleminde Dervişoğlu'nun vücut diline de dikkat ederek tekrar tekrar bakıyor ve inanıyorum.

Söylemin sayın Dervişoğlu'na çok yakıştığını açık yüreklilikle itiraf etmeliyim.

Emekli bir köşe yazarı olarak, Armağan Çağlayan'ın TBMM'nin üçüncü büyük partisinin genel başkanını sorgulayan tavrını algılamakta çok zorlandığımı da laf arasında söylemiş olayım.

Yakinen tanıdığım Dervişoğlu'nun cesaretine kefilim.

Korkusunu korkutanlardan olduğunu bilenlerdenim.

Bir erken seçim kararı alınırsa ki o koku yayılmaya başladı, Dervişoğlu aday olursa hiç elim titremeden oyumu vereceğimi ifade ederim.

Adaylık düşünmüyormuş, keşke düşünseydi.

Demokrasinin namusunu koruyacak yüreğin ve cesaretin sahibi olduğunu bilenlerdenim.

Bu arada sayın Ümit ÖZDAĞ'ın unutulmasına ve unutturulmasına da şiddetle itiraz hakkımı dillendirmeliyim

Rahmetli Annem "Keşke" sözüne çok kızardı ama son zamanlara keşkelerim öyle çoğaldı ki!

Türkiye'nin istikbali, Demokrasinin Namusunun korunması, terörsüz Türkiye sloganının içinin doldurulmasını öyle çok istiyorum ki...

Aaah keşke, keşke, keşke!

Selâm, sevgi, duâ

Vesselâm...

23 Nisan 2025 Çarşamba

BEN GİDERİM TERSİNE

 Geçtiğimiz günlerde, Şarkıcı Selçuk Ural'ın bir gecelik kaçamak imalatı Hakan Ural'a kızgınlığımı -kendi sosyal sayfamda- paylaştım.

Bu akşam, Enver Aysever adlı bir yalamanın, "Araştırmacı Gazeteci" sıfatıyla sunduğu, TErs İstikamet adlı programı izledim.

Dişlerimi ve yumruklarımı sıkmaktan bir hal oldum.

Böyle -cahil- münevverlerin olduğu bir ülkede, Hakan Ural'ın h,ç susmadan konuşma hakkı varmış, anladım.

Programı izlerken, -içimden- Hakan Ural'dan kaç kere özür dilediğimi sayamadım!

Bağ bnim,

Bahçe benim,

Bostan benim..

Ev benim ve kanal benim, kanaat benim..

İstersem fısıldayarak,istersem haykırarak düşüncelerimi söylerim.

Evde bulunan sadece Hacı hanım da bana itiraz etmemeye alışkın...

Kanaat ve kararımı söyler veya söylenirim; 

Duyan duayar,

Dinleyen dinler,

Anlayan anlar..

Hani atalar; "Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul -zurna az.." demişler ya..

Ben de bu atalar sözünden aldığım cesaretle kendi MEYDAN'ımda, kendi sesimin volüm gücüyle haykırıyorum...

Duyun beni!

Enver Aysever'in Ters istikamet'te sesini duyuyorsanız, benim de doğru istikametteki sesimi duyun!

Bir kaç gündür maalesef Türksel Hareketlere muhatabım.

Kentsel Dönüşüm vesilesiyle sitemize komşu inşaatın gadrine uğradık ve internetim yok maalesef. Dolayısıyla bu seslenişimi ne zaman yapabileceğimi bilmiyorum ama taslağını defterime kalemle yazdım.

Bugün kendi Sosyal Sayfamda paylaşacağım.

Deprem, sel, çığ, heyelan, ihmal kaynaklı yangınlardan sonra bugün İstanbul'da meydana gelen deprem, aklımı aldı.

Öncelikle bütün vatandaşlarımıza en kalbi geçmiş osun dileklerimi arz ediyor, Allah beterinden korusun niyazlarımla Allah'a yalvarıyorum.

Bu kere doluyu tarlama çağırdığımın farkındayım ama bütün ömrüm kendini dev aynasında gören cücelerle mücadeleyle geçti.

Artık hak edene, hak ettiği üslupla seslenmek istiyorum.

Bağ benim,

Behçe benim,

Bostan benim;

Ödemiş patatesini Pasinlere ekip kartol toplayacağım.

Canım öyle istedi.

Ve tevekkel Al'allah..

Selam, sevgi, duâ...

Mustafa ASLAN




14 Nisan 2025 Pazartesi

RESESYON VE BİZ

 Filler tepişirken arada eşekler ezilirmiş diye yıllardır beynimize kazınan bir öğreti var.

Bu öğretinin de yanlış olduğunu -maalesef- bugün öğrendim. Bugünkü yazıma, samimi bir itirafla başlamak istiyorum.

12 katlı bir binaya, 13 katlı bir binanın çatı katından bakarsanız alçaktır ama aynı binaya tek katlı bir binanın çatısından bakarsanız, çok yüksektir.

Bu farklılık elbette aklımızı karıştırır.

Güne Resesyon nedir sorusuyla başladım.

Merak ettim ve -günümüzde- hemen her kesin yaptığı kolay yolu seçerek bilgi sayarımdaki sosyal kanallara baş vurdum. farklı tanımlarla karşılaştım. ne yapacağıma kendim karar vererek bana en yakın gelen tanımı aldım.

Wikipedia'ya göre; "Resesyon ya da durgunluk, ekonomik faaliyetlerde genel bir düşüş olduğunda ortaya çıkan bir iş döngüsü daralmasıdır. Durgunluklar genellikle harcamalarda yaygın bir düşüş olduğunda ortaya çıkar."

ABD'de seçimle ikinci kere yönetime getirilen Trump'ın kişisel kararlarıyla dünya ekonomisi alt-üst oldu. Oysa bizim siyasetimizin baş aktörü, yıllardır dünyanın gözlerine parmağını sokarak; "Dünya beşten büyüktür." diye haykırıyor. Yine ABD'nin ikinci kez seçilerek iş başına getirilen Başkanı, başta Çin olmak üzere dünya ülkelerine uyguladığı vergilerle resesyonun tek ve en etkili sebebi.

Peki biz neden kendi siyasimizi değil de onu dinliyoruz?

Çünkü hepimiz; okurken, dinlerken, araştırırken, kendimize yakın veya elimizde buluna n kaynaklardan faydalanmayı tercih ediyoruz. Böylece -belki de- çoğunluğa göre yanlış olan kendi doğrumuza rağbet göstererek yanlışımızın kök salmasına, büyümesine sebep oluyoruz. Sora da; "Neden böyle olduk?" diye suçlu aramaya başlıyoruz.

Suçluyu -gerçekten- bulsak ne olacak?

Hemen hepimizin kendi doğrumuza yakın adalet kavram ve uygulamaları var. Ve hemen hepimiz bu kendi doğrumuza yakın kanaatin uygulanmasını istiyoruz ve hemen hepimiz şiddetle tenkit ettiğimiz zalimden daha zalim bir figür olarak ortaya çıkıyoruz.

Attığımız bir taş, ürküttüğümüz kuşa değmiyor ve gariptir taşı atarken, taşımızın ürküteceğimiz kuşa değmeyeceğini de biliyoruz ve bile bile atıyoruz taşımızı!

Kendi yanlışımıza yine kendimizin bir başka yanlışıyla çözüm arayınca karıştırdığımız labirentte kayboluyoruz.

Beğler!

Sözüm ortaya.

Kim alınırsa onun üztüne kalıversin diyerek başlayıp demek istiyorum ki; ya aklımızı başımıza toplarız, ya da dünya ve insanlık tarihine değişmeyecek bir aptal figürü olarak kaydoluruz.

Bundan kimin zararlı çıkacağını da ömrümüz yeterse yaşayarak göreceğiz.

Allah (c.c.) sonumuzu hayretsin vesselâm..

Selâm, sevgi, duâ...

Mustafa ASLAN


17 Aralık 2024 Salı

NELER OLUYOR YİNE?

 Lâin şeytan ha bire aklıma, makam masasında 17.25'te durmuş bir dijital saati getiriyor.

Yine lâin şeytan; "Ne kadar OMO varsa, ne kadar TURSİL varsa, ne kadar PERSİL varsa, bilmem ne kadar ne varsa hepsinden alıp körfeze döküp, bunları bir defa da değil kırk defa yıkayacağım." diye haykıran bir sesi hatırlatıyor!

Türkiye Cumhuriyetinin son elli yılında bir çok yerde, bir çok konumda bulunduk.

Devlet malını, bey tül mal'i namus belleyip koruduk.

Elbette bizi de aldatanlar oldu!

Keşke aldatılmasaydık ama aldatanlar öylesine içimize nüfuz etmişlerdi ki, daha sonraları Ana Muhalefet genel başkanı tarafından; "Gel Doğunun Başbuğu gel.." diye yanına davet edilecek ve TV'lerde boy boy pozlar verecekti.

Anam rahmetli, kısa boylu erkeğe hiç inanmazdı.

Kadın sesli erkeğe, erkek sesli kadına da güvenmezdi.

Ne de haklıymış.

Bu tarife uyanların neredeyse tamamı kahpe çıktı.

Namert çıktı.

Hain çıktı ama kahpelikleri, alçaklıkları, namertlikleri ispat olunana kadar da çevrelerindeki samimi savaşçıları kandırmaya devam ettiler.

Bu herc ü merc içinde bir Prof. Dr. Haydar BAŞ çıktı ortaya.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve banisi Atatürk'e sahiplendi.

Cumhuriyetin değerlerine sahiplendi.

DUMA'da resmi törenle karşılanarak, Rus Ekonomistlere Milli Ekonomi Modeli dersi verdi.

O günlerde "Gönül Adam" sıfatını yakıştırdığım Prof. Dr. Haydar BAŞ Beğ'e yakın çalışıyordum. Fikir ve düşüncelerimi aracısız direkt kendilerine arz etme şansım vardı ve bu şansımı sonuna kadar kullandıydım.

Bağımsız Türkiye Partisine katılımlar sağladım.

KÂİNAT TÜRK DEVLETİ Kavramını, şimdi muhalefet genel başkanlığı yapan dostlarımıza anlatma şansım oldu.

O günlere de, bugünlere de şükürler olsun.

Hayatım boyunca hiç torpilim olmadı.

Her şeyi Allah'ım nasip etti.

Hep kendim düşünüp, kendim karar verdim.

Sonuçlarına da kimseye töhmet ve minnet etmeden kendim katlandım.

TV'lerde Suriye'de Katil Esat'ın toplu mezarları açılıyor.

Afad, Esat'ın işkence hanelerine girmeye varsa canlı kimselere ulaşmaya çalışıyor.

Trump, Başkan Erdoğan'ın aklından ve gücünden övgüyle bahsediyor.

Gâvur methedince bir şey yok ama ben başkanımızı methedince bazı yumuşaklar, yüksek sesle itiraz ediyorlar!

Etsinler, hep biz yanılacak değiliz ya.

İmam Ali (a.s.); "Mazlumların intikamı, zalimlerin zulmünden şiddetli olur." buyurmuşlar. Bu müthiş tespiti dayanak tutarak Filistin ve Suriye'de mazlumların intikamını seyretmeye sabırsızlanıyorum.

Önceden 250 milyon doları aktarıp, giderken de yanında 135 milyon dolar kaçıran Bebek Katili Esatın sonunu görmeyi çok istiyorum.

Nasip eyle Ya Rabbi...

"Alma mazlumun âhını

Çıkar aheste aheste" demiş ya şair.

İşte o kehânetin gerçekleşmesini bekliyorum vesselâm...

Selam, sevgi, duâ..

Mustafa ASLAN

16 Aralık 2024 Pazartesi

ABD ŞIMARIĞI İTRAİL

 İtrail, ABD'den aldığı cesaretle sabrımızı deniyor!

Suriye'de işgale başladı.

Oysa Başkanımız, ısrarla Suriye'nin toprak bütünlüğü, önceliğimizdir diye bütün dünyaya duyurmuştu.

Trump, Başkanımızın aklı ve cesaretini öven cümlelerr kurdu ama İtraile de işgali için göz yumdu!

Sosyal medyada, İtrail aleyhine paylaşımlara izin verilmiyor ve ben de bu yüzden bloğumda istediklerimi yazıp liğnkini facebook'ta duyurarak tavrımı ortaya koymaya çalışıyorum.

Tekraren söylemeliyim ki artık İtrailden tek kelimeyle iğreniyorum.

Türkiye'de bu konuda bir araştırma yapılsa yanılmıyorsam yüzde seksen benim gibi düşünenlerden olduğu görülür.

Ab, ABD ve Haçlı birliğiğ, Yahudi toplumuna karşı suçlu oldukları için İtrailin yaptıklarına göz yumuyor.

Bizim öyle bir sıkıntımız yok ve "One Minüt"la başlayan bir İtrail karşıtı tavrımız var.

Ben tekraren yöneticilerimize bir soru soracağım; haberlerde her havalanışlarını onurla paylaştığımız İHA'larımız, SİHA'larımız, AKINCI'larımız neye yarayacaklar? Fuarlarda teşhir için mi ürettik biz bunları.

Mazlumların intikamında kullanmak şerefine nail olama-yacak mıyız?

Merakımdır ve bu merakım, her geçen gün artmaktadır.

Bu ABD şımarığı İtrail'e artık "DUR" demenin zamanı gelmedi mi?

Filistin'de olduğu gibi, Suriye'de de Türk beklenen değil mi?

Allah aşkına şapkalarımızı önümüze koyup bir düşünelim.

Ortadoğu'da ve dünyada artık siyaset üreten bir ülke olarak, varlığımızı gerçek manada göstermenin zamanı değil mi?

Allah sonumuzu hayretsin inşallah vesselâm...

İTRAİL NE YAPMAK İSTİYOR?

 Uzun yıllardır Blog'umdan paylaşım yapmıyordum.

Son günlerde Facebook; İtrail aleyhindeki paylaşımlarımı -"nefret söylemi" gerekçesiyle engelleyince, ben de buradan kendi sayfamdan paylaşımı deneyeceğim.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki İtrail hakkında nefret söylemi bana göre artık iltifat sayılır. İtrail ve yönetiminden tek kelimeyle iğreniyorum.

Türkiye Cumhuriyeti oaral Suriye'nin toprak bütünlüğü önceliğimizdir diye bütün dünyaya duyurmamıza rağmen İtrail, AB ve ABD ile birlikte Suriye'yi üçe bölmek hatta Golan tepeleri yakınlarındaki Suriye köylerini işgalle Arzı Mevut'u gerçekleştirmeğe çalışıyor. Bu da benim aklıma, cami duvarına siyen kuduz iti getiriyor.

Gerçi İtrail'in yaptıkları artık cami duvarına siymenin de ötesine geçti ama, ama işte...

İlk defa bugün deneyeceğim; blogumda paylaşıp, paylaşımımın linkini de facebook'ta duyurmayı deneyeceğim. Bakalım olacak mı?

Olmazsa başka paylaşım platformları arayacağım.

İtrailin bizi susturmaya gücü yetmemeli diye düşünüyorum.

Aklıma bir fıkra geldi:

Erzurum'da sabaha karşı, umumi tuvalette pala bıyıklı oğlanın başını duvara dayayıp domaltan kulampara, oğlanın sakosunun koyun cebinden hançeri görür ve "Ula Oğlum bu ne?" diye hayretle sorar. Pla bıyıklı yumuşak, başını duvardan kaldırmadan; Ağabeyi, dar günde lazım olur diye cevap verir.

Dar günde lazım olacak olan silah!

Aklıma İHA'larımız, SİHA'larımız, AKINCI'larımız v.s., v.s geliyor.

Bu kadar silah ve mühimmatı biz fuarlarda sergilemek için mi yaptık, yapıyoruz.

Yoksa Erzurumlu pala yumuşak gibi, dar gün mü bekliyoruz?

Bu İtrailin başına bomba olup yağmaya ne zaman başlayacağız?

Merakımdan soruyorum.

Şahsen İtraille hesaplaşmak üzere savaşa da hazırım.

Yaşımdan dolayı belki imtina edeceğim düşünülebilir ama hemen şu an kırık bacağımla yola çıkmaya hazırım vesselâm...

14 Haziran 2023 Çarşamba

 NANKÖRLÜK GELENEĞİ


Dünyaya; "Etme-bulma dünyasıdır. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz.." derler. Biz böyle duyup, böyle öğrendik.

Kemal Kılıçdaroğlunun Türkmen Deniz Baykal'a yaptığı ihanetin neredeyse aynısını, Ekrem İmamoğlu kendisine yapıyor!

Sen sıradan bir ilçe belediye başkanını; yüz yıllarca dünya imparatorluğu başkenti olmuş İstanbul'a ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Başkenti Anakara'ya belediye başkan adayı göster, klasik CHP oylarıyla kazansınlar ve sonra senin koltuğuna göz diksinler! "Besle kargayı, oysun gözünü." demiş atalarımız yine atalarımız; "Bülbül güle, karga çöplüğe götürür." diye yüzyıllarca önceden uyarmışlar ama bu yarılar hasbi gönüllerce görülüp duyulmuş!

Biliyoruz ki ve müşahede etmişiz ki kişiler vardır oturdukları koltuktan güç vehmederler ve yine kişiler vardır oturdukları makama katkı verirler.

İki büyük şehire şehr-i emin ettirilmiş bu iki nanköre başka gözle bakmayı, bir türlü beceremedim.

Bizim oralarda yani Azerbaycan ve Kars yörelerinde; "İt, taya gölgesinde yatar, kendi gölgesi zannedermiş." derler.

Yine yaşadıklarımızdan ve okuduklarımızdan ve büyüklerimizden duyduklarımızdan biliyoruz ki; birilerinin gölgesine girmişlerin gölgesi olmaz.

Kılıçdaroğlunun süsleyip püslediği İmamoğlu, şimdi onun makamına göz dikecek kadar harislesmiş, başka olsaydı şaşırırdım.

İşin sonucunu hep beraber bekleyerek göreceğiz ama şuna inanan bir iç güdüm, klasik CHP'lilerin Kılıçdaroğlu'nu yüzüne tükürerek kapı-dışarı edeceklerini fısıldıyor ha-bire...

Kulağıma fısıldayan içgüdüme de açık olarak sonucu, sabırsızlıkla bekleyenlerdenim...

Yazı hayatımda CHP ile ilgili yazdığım en uzun paylaşımım da -maalesef- bu oldu, keşke olmasaydı ama çaresiz kaldım maalesef..

Selam ile vesselâm...

Mustafa ASLAN