12 Kasım 2025 Çarşamba

Haykırı - YORUM

 En kuvvetli ses, fısıltıymış.

Fısıltı Gazetesinin tirajına yaklaşan gazete yokmuş.

Duydum, şaşırmadım.

Neden mi? Anlatayım;

Şahsi arşivimde de, Devletin resmî arşivinde de araştıranlar görecektir ki, CHP hakkında; "Bu parti, Atatürk'ün kurduğu parti değildir. Atatürk'ün kurduğu partiyi Netekim Paşa ve avanesi 12 Eylül 1980'de kapattı. Bütün malvarlığına -devlet adına- el konuldu.

İki yıl sonra, Rahmetli Baykal, bugünkü CeHaPe'yi kurdu." demişim.

Tabi ki sesimin gücü kadar duyulmuşmuşum, dedikten sonra sesimi son raddesine kadar yükselterek haykırı - YORUM: 

DAN - DAN, DAN! DAN!..

Davula bir kere vurulursa "Dan!", iki kere vurulursa; "Dan! Dan!" der. Dan ile Dan dan arasında iki kere fark var.

Tokmağınızı alın, yoksa bulun ve en yakınınızdaki siyasi davula vurun.

Vurun ki Dan!-Dan!'lardan yer-gök inlesin.

Sesimizi yer-gök dinlesin.

Rahmetli Anam kızdığı için "keşke" kelimesini ve kavramını hafızamdan silmiştim. Öyle çok keşke'm birikmiş ki, keşkem'i silmeseymişim keşke!

Günlük yazdığım MEYDAN'ımı kapatmasaymışım keşke!

Son keşkem'le bugünkü dedi-kodumu noktalamadan, Gürcistan'da düşen uçağımızda Hakk'a yürüyen yiğitlerimize rahmet, ailelerine ve milletimize baş sağlığı dilerken, Rahmetlilerin Şehadetlerinin kabulünü de diliyorum vesselam...

3 Kasım 2025 Pazartesi

SON İCMAL

 İzlemesem haberim olmayacak; haberim olmasa izlemeyeceğim deyip bir giriş yapmaya çalışacağım.

Ama önce öğrencilik yıllarımdan aklımda kaldığı kadarıyla bir yazıda, masalda, hikayede, romanda olmazsa olmaz sayılan giriş-Gelişme-Sonuç teorisine uygun olarak bazı bilgileri paylaşmam gerekecek.

Demeden önce "Ben kimim?" sorusuna da cevap vermeliyim galiba...

Çok uzunca bir giriş oldu ama başka türlüsü mümkün değildi..

Hani tarihte iz bırakan ediplerden birisi; Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" diye tarihe şerh düşmüş ya, onu hatırlayıp hatırlatmak isteyeceğim.

Ne iş mi yapıyorum? Arz edeyim.

Dünyanın en zor işini yapıyorum.

İşsizim!

Uzun yıllar çalışııp, vergi verip, biriktirdiklerime güvenerek bir-kaç yıldır, en ağır işime sahip oldum, işsiz kaldım ve çıldırdım tabi.

Google verilerine göre 85 milyon 52 bin nüfuslu Türkiye'nin, 3 milyon 75 bin kişilik emeklilerinden birisiyim.

Günde üç öğün yiyorum.

Ne mi yiyorum?

Ne bulursam onu tabi ki!

İçinde benimde bulunduğum 85 milyon 62 bin kişinin günlük ihtiyacını karşılamakla mükellef bir Devletimiz, Devletimizi temsilen bir Hükümetimiz, Hükümetimizi temsilen bir başkanımız var...

Şükürler olsun ki var!

Asrın felâketini, asrın mucizesine dönüştürerek yaşadık Elhamdülillah!

Devletimize-Hükümetimize muhalif, demokrasilerin olmazsa olmazı Muhalefet Partimiz de var..

Şükürler olsun ki var ve çok mahirâne bir şekilde çalmakla meşguller!

Çalmak derken müzikten, notadan bahsetmiyorum; götürüyorlar, hem de deveyi hamutuyla götürüyor, sonra da milyonların gözlerinin içine içine bakarak; Biz milletin parasını millete veriyoruz." diyerek milletle alay edebiliyorlar!

Laf lafı açarmış ya; ben de laftan lafa atlayarak -güya- özetleyerek bir ülke panoraması çizeyim demiştim ama elime-yüzüme bulaştırdım galiba.

Aksi, mümkün değildi zaten!

Arap saçına dönmüş meseleleri, çağ-dışı kemik taraklarla çözmeye çalışmak, elbette abesle iştigal ama bile-bile yapmaktan başka çaremiz de yok!

Hadi neyse!

Gözüme dünya kaçtı yie deyip daha fazla uzatmadan, size daha fazla işkence etmeden toparlamaya çalışayım.

Halimiz bu Azizlerim.

Ben memnun olmayankardanım. Memnunum diyenlere de itirazım yok!

Hayat onların istedikleri gibi, tepe-tepe kullanma hakları var deyip; bunun bir de öteki dünyası var, hatırlatırım diyerek uayarma görevimi de yapayım bari..

Yeniden neyse!

Her birinizden ayrı-ayrı özür dileyerek sözümü tamamlamak istiyorum ki başka şansımda yok zaten vesselâm...

19 Eylül 2025 Cuma

HAD BİLMEK

 İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu'nun konuk edildiği, Kürşad Oğuz'un programını iki kere geri sararak dikkatle izledim ve dinledim.

Bana çarpıcı gelen bazı cümlelerini not aldım, sizinle de paylaşmak isterim.

Meselâ;

1- Ben Hak, Adalet, Demokrasi savaşçısıyım. Bir muhalefet partisi genel başkanı olarak ya cezaevindeyim, ya da haksızlığa uğradığını söyleyen bir vatandaşımızla birlikte adliye koridorlarındayım!

Bunları bir Hakim çocuğu olarak ve bir Hukukçu babası olarak söylüyorum.

"Ben Hak, Adalet, Demokrasi savaşçısıyım." sözleri, kendine has üslubu ve davudî, sesiyle bana çok şık geldi. Zannederim artık aklıma geldikçe paylaşacağım.

Önümüzdeki seçimlerde CeHaPe ile birlikte olup olamayacakları sorusuna ise; "Biz, kaybettiren olmayacağız." dediler. Lastik gibi bir cümle tutun iki ucundan çekin çekebildiğiniz kadar, uzatabildiğiniz kadar uzayacak bir cümle. Ne demek biz kaybettiren olmayacağız? 

Kazandıran olun o zaman derlerse ne diyecekler, merak ettim?

Sayın Dervişoğlu'nu İzmir Ülkü Ocakları Başkanlığı döneminden beri tanıyorum. Beşeri ve sosyal cesaretinin defaetle tanığıyım.

MHP saflarındayken Sayın Bahçeli'ye gösterdiği. saygı sahneleri de herkes gibi benim de aklımda. Şimdi aynı iki adam, farklı iki söylem; aklımız karışmıyor dersek yalan olur!

"Ben Hak, Adalet, Demokrasi savaşçısıyım" cümlesi bana çok çarpıcı geldi.

Elli bin vatandaşımızın katili APO Alçağının Bahçeli tarafından meclise davetine de her cümlesinin altına imzamı koyarak katılıyorum.

Erzurum'da as diye ip atan bahçeli ne dğişti de APO Alçağını Meclise davet ediyor?

Öcalan ailesinden yanlış hatırlamıyorsam iki kişi zaten mecliste. Yetmiyor galiba!

Bu Terörsüz Türkiye iddiasının APO'yu serbest bırakma operasyonu olduğuna da aynen katılıyorum.

Türkiye'de siyasetin bu kadar kirletildiği bir dönem hatırlamıyorum.

Çok şey görüp, çok şey yaşadım.

Meraklı biri değilim ama kendimi hep cadı kazanının ortasında buldum hep ve kazanın altında çok kızgın ateş yanıyordu.

Haşlanmadan çıkabildik nasıl olduysa.

Yine kazanın ortasına düşecek gibiyim ama bu kere kendim, gönüllü olarak atlıyorum kazana haşlanmaksa haşlanmak, pişmekse pişmek anasını satayım!

Daha neler göreceğiz, bekleyelim görelim vesselâm...

Selam, sevgi, duâ...

Mustafa ASLAN


28 Mayıs 2025 Çarşamba

KEŞKE, KEŞKELERİM OLMASA

 Saat 06.30

Geri sararak üçüncü keredir Ekol TV'de Müsavat Dervişoğlu söyleşisini izliyorum.

"Demokrasinin Namusuna sahip Çıkmak" söyleminde Dervişoğlu'nun vücut diline de dikkat ederek tekrar tekrar bakıyor ve inanıyorum.

Söylemin sayın Dervişoğlu'na çok yakıştığını açık yüreklilikle itiraf etmeliyim.

Emekli bir köşe yazarı olarak, Armağan Çağlayan'ın TBMM'nin üçüncü büyük partisinin genel başkanını sorgulayan tavrını algılamakta çok zorlandığımı da laf arasında söylemiş olayım.

Yakinen tanıdığım Dervişoğlu'nun cesaretine kefilim.

Korkusunu korkutanlardan olduğunu bilenlerdenim.

Bir erken seçim kararı alınırsa ki o koku yayılmaya başladı, Dervişoğlu aday olursa hiç elim titremeden oyumu vereceğimi ifade ederim.

Adaylık düşünmüyormuş, keşke düşünseydi.

Demokrasinin namusunu koruyacak yüreğin ve cesaretin sahibi olduğunu bilenlerdenim.

Bu arada sayın Ümit ÖZDAĞ'ın unutulmasına ve unutturulmasına da şiddetle itiraz hakkımı dillendirmeliyim

Rahmetli Annem "Keşke" sözüne çok kızardı ama son zamanlara keşkelerim öyle çoğaldı ki!

Türkiye'nin istikbali, Demokrasinin Namusunun korunması, terörsüz Türkiye sloganının içinin doldurulmasını öyle çok istiyorum ki...

Aaah keşke, keşke, keşke!

Selâm, sevgi, duâ

Vesselâm...

23 Nisan 2025 Çarşamba

BEN GİDERİM TERSİNE

 Geçtiğimiz günlerde, Şarkıcı Selçuk Ural'ın bir gecelik kaçamak imalatı Hakan Ural'a kızgınlığımı -kendi sosyal sayfamda- paylaştım.

Bu akşam, Enver Aysever adlı bir yalamanın, "Araştırmacı Gazeteci" sıfatıyla sunduğu, TErs İstikamet adlı programı izledim.

Dişlerimi ve yumruklarımı sıkmaktan bir hal oldum.

Böyle -cahil- münevverlerin olduğu bir ülkede, Hakan Ural'ın h,ç susmadan konuşma hakkı varmış, anladım.

Programı izlerken, -içimden- Hakan Ural'dan kaç kere özür dilediğimi sayamadım!

Bağ bnim,

Bahçe benim,

Bostan benim..

Ev benim ve kanal benim, kanaat benim..

İstersem fısıldayarak,istersem haykırarak düşüncelerimi söylerim.

Evde bulunan sadece Hacı hanım da bana itiraz etmemeye alışkın...

Kanaat ve kararımı söyler veya söylenirim; 

Duyan duayar,

Dinleyen dinler,

Anlayan anlar..

Hani atalar; "Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul -zurna az.." demişler ya..

Ben de bu atalar sözünden aldığım cesaretle kendi MEYDAN'ımda, kendi sesimin volüm gücüyle haykırıyorum...

Duyun beni!

Enver Aysever'in Ters istikamet'te sesini duyuyorsanız, benim de doğru istikametteki sesimi duyun!

Bir kaç gündür maalesef Türksel Hareketlere muhatabım.

Kentsel Dönüşüm vesilesiyle sitemize komşu inşaatın gadrine uğradık ve internetim yok maalesef. Dolayısıyla bu seslenişimi ne zaman yapabileceğimi bilmiyorum ama taslağını defterime kalemle yazdım.

Bugün kendi Sosyal Sayfamda paylaşacağım.

Deprem, sel, çığ, heyelan, ihmal kaynaklı yangınlardan sonra bugün İstanbul'da meydana gelen deprem, aklımı aldı.

Öncelikle bütün vatandaşlarımıza en kalbi geçmiş osun dileklerimi arz ediyor, Allah beterinden korusun niyazlarımla Allah'a yalvarıyorum.

Bu kere doluyu tarlama çağırdığımın farkındayım ama bütün ömrüm kendini dev aynasında gören cücelerle mücadeleyle geçti.

Artık hak edene, hak ettiği üslupla seslenmek istiyorum.

Bağ benim,

Behçe benim,

Bostan benim;

Ödemiş patatesini Pasinlere ekip kartol toplayacağım.

Canım öyle istedi.

Ve tevekkel Al'allah..

Selam, sevgi, duâ...

Mustafa ASLAN




14 Nisan 2025 Pazartesi

RESESYON VE BİZ

 Filler tepişirken arada eşekler ezilirmiş diye yıllardır beynimize kazınan bir öğreti var.

Bu öğretinin de yanlış olduğunu -maalesef- bugün öğrendim. Bugünkü yazıma, samimi bir itirafla başlamak istiyorum.

12 katlı bir binaya, 13 katlı bir binanın çatı katından bakarsanız alçaktır ama aynı binaya tek katlı bir binanın çatısından bakarsanız, çok yüksektir.

Bu farklılık elbette aklımızı karıştırır.

Güne Resesyon nedir sorusuyla başladım.

Merak ettim ve -günümüzde- hemen her kesin yaptığı kolay yolu seçerek bilgi sayarımdaki sosyal kanallara baş vurdum. farklı tanımlarla karşılaştım. ne yapacağıma kendim karar vererek bana en yakın gelen tanımı aldım.

Wikipedia'ya göre; "Resesyon ya da durgunluk, ekonomik faaliyetlerde genel bir düşüş olduğunda ortaya çıkan bir iş döngüsü daralmasıdır. Durgunluklar genellikle harcamalarda yaygın bir düşüş olduğunda ortaya çıkar."

ABD'de seçimle ikinci kere yönetime getirilen Trump'ın kişisel kararlarıyla dünya ekonomisi alt-üst oldu. Oysa bizim siyasetimizin baş aktörü, yıllardır dünyanın gözlerine parmağını sokarak; "Dünya beşten büyüktür." diye haykırıyor. Yine ABD'nin ikinci kez seçilerek iş başına getirilen Başkanı, başta Çin olmak üzere dünya ülkelerine uyguladığı vergilerle resesyonun tek ve en etkili sebebi.

Peki biz neden kendi siyasimizi değil de onu dinliyoruz?

Çünkü hepimiz; okurken, dinlerken, araştırırken, kendimize yakın veya elimizde buluna n kaynaklardan faydalanmayı tercih ediyoruz. Böylece -belki de- çoğunluğa göre yanlış olan kendi doğrumuza rağbet göstererek yanlışımızın kök salmasına, büyümesine sebep oluyoruz. Sora da; "Neden böyle olduk?" diye suçlu aramaya başlıyoruz.

Suçluyu -gerçekten- bulsak ne olacak?

Hemen hepimizin kendi doğrumuza yakın adalet kavram ve uygulamaları var. Ve hemen hepimiz bu kendi doğrumuza yakın kanaatin uygulanmasını istiyoruz ve hemen hepimiz şiddetle tenkit ettiğimiz zalimden daha zalim bir figür olarak ortaya çıkıyoruz.

Attığımız bir taş, ürküttüğümüz kuşa değmiyor ve gariptir taşı atarken, taşımızın ürküteceğimiz kuşa değmeyeceğini de biliyoruz ve bile bile atıyoruz taşımızı!

Kendi yanlışımıza yine kendimizin bir başka yanlışıyla çözüm arayınca karıştırdığımız labirentte kayboluyoruz.

Beğler!

Sözüm ortaya.

Kim alınırsa onun üztüne kalıversin diyerek başlayıp demek istiyorum ki; ya aklımızı başımıza toplarız, ya da dünya ve insanlık tarihine değişmeyecek bir aptal figürü olarak kaydoluruz.

Bundan kimin zararlı çıkacağını da ömrümüz yeterse yaşayarak göreceğiz.

Allah (c.c.) sonumuzu hayretsin vesselâm..

Selâm, sevgi, duâ...

Mustafa ASLAN


17 Aralık 2024 Salı

NELER OLUYOR YİNE?

 Lâin şeytan ha bire aklıma, makam masasında 17.25'te durmuş bir dijital saati getiriyor.

Yine lâin şeytan; "Ne kadar OMO varsa, ne kadar TURSİL varsa, ne kadar PERSİL varsa, bilmem ne kadar ne varsa hepsinden alıp körfeze döküp, bunları bir defa da değil kırk defa yıkayacağım." diye haykıran bir sesi hatırlatıyor!

Türkiye Cumhuriyetinin son elli yılında bir çok yerde, bir çok konumda bulunduk.

Devlet malını, bey tül mal'i namus belleyip koruduk.

Elbette bizi de aldatanlar oldu!

Keşke aldatılmasaydık ama aldatanlar öylesine içimize nüfuz etmişlerdi ki, daha sonraları Ana Muhalefet genel başkanı tarafından; "Gel Doğunun Başbuğu gel.." diye yanına davet edilecek ve TV'lerde boy boy pozlar verecekti.

Anam rahmetli, kısa boylu erkeğe hiç inanmazdı.

Kadın sesli erkeğe, erkek sesli kadına da güvenmezdi.

Ne de haklıymış.

Bu tarife uyanların neredeyse tamamı kahpe çıktı.

Namert çıktı.

Hain çıktı ama kahpelikleri, alçaklıkları, namertlikleri ispat olunana kadar da çevrelerindeki samimi savaşçıları kandırmaya devam ettiler.

Bu herc ü merc içinde bir Prof. Dr. Haydar BAŞ çıktı ortaya.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve banisi Atatürk'e sahiplendi.

Cumhuriyetin değerlerine sahiplendi.

DUMA'da resmi törenle karşılanarak, Rus Ekonomistlere Milli Ekonomi Modeli dersi verdi.

O günlerde "Gönül Adam" sıfatını yakıştırdığım Prof. Dr. Haydar BAŞ Beğ'e yakın çalışıyordum. Fikir ve düşüncelerimi aracısız direkt kendilerine arz etme şansım vardı ve bu şansımı sonuna kadar kullandıydım.

Bağımsız Türkiye Partisine katılımlar sağladım.

KÂİNAT TÜRK DEVLETİ Kavramını, şimdi muhalefet genel başkanlığı yapan dostlarımıza anlatma şansım oldu.

O günlere de, bugünlere de şükürler olsun.

Hayatım boyunca hiç torpilim olmadı.

Her şeyi Allah'ım nasip etti.

Hep kendim düşünüp, kendim karar verdim.

Sonuçlarına da kimseye töhmet ve minnet etmeden kendim katlandım.

TV'lerde Suriye'de Katil Esat'ın toplu mezarları açılıyor.

Afad, Esat'ın işkence hanelerine girmeye varsa canlı kimselere ulaşmaya çalışıyor.

Trump, Başkan Erdoğan'ın aklından ve gücünden övgüyle bahsediyor.

Gâvur methedince bir şey yok ama ben başkanımızı methedince bazı yumuşaklar, yüksek sesle itiraz ediyorlar!

Etsinler, hep biz yanılacak değiliz ya.

İmam Ali (a.s.); "Mazlumların intikamı, zalimlerin zulmünden şiddetli olur." buyurmuşlar. Bu müthiş tespiti dayanak tutarak Filistin ve Suriye'de mazlumların intikamını seyretmeye sabırsızlanıyorum.

Önceden 250 milyon doları aktarıp, giderken de yanında 135 milyon dolar kaçıran Bebek Katili Esatın sonunu görmeyi çok istiyorum.

Nasip eyle Ya Rabbi...

"Alma mazlumun âhını

Çıkar aheste aheste" demiş ya şair.

İşte o kehânetin gerçekleşmesini bekliyorum vesselâm...

Selam, sevgi, duâ..

Mustafa ASLAN