3 Nisan 2017 Pazartesi

VAZGEÇEMEDİKLERİMİZ...

Yaygın Basından birisinde, "Gelmiş Geçmiş En Popüler 23 Ünlü Kavgası" başlığıyla bir gereksiz bilgiler derlemesi yapılmış...
Hemen hemen çoğumuzun haberimizin olmadığı 23 ünlünün kavgalarıından bahsedilmiş...
Bu ünlülerden çoğunu şahsen bilmiyor, tanımıyorum..
23 kavgadan biri ilgimi çekti; "Muhammed Ali-Joe Frazier" kavgası..
"İki ünlü boksör 1971 yılındaki bir maçta karşı karşıya geldiler. Bu sadece bir boks maçı değildi, aynı zamanda ırkçılığın da maçıydı. Muhammed Ali siyahi haklarının azılı savunucularından biriydi ve Müslüman olmuştu. Joe ise sadece para için maçlara çıkıyor, politikadan anlamıyor, bu konuda yorum yapmıyordu. Buna rağmen sırf Muhammed Ali'nin karşısına çıktığı için 'beyazların simgesi' haline gelmişti." Diye özetleniyor kavganın sebebi...
Muhammed Ali, Müslüman olmuş, siyahî haklarının azılı(!) savunucusu, Frazier ise sadece para için ringe çıkan, politikadan anlamayan ama Muhammed Ali'nin karşısına çıktığı için "Beyazların Simgesi" sıfatını alan bir siyahî!
Ünlü kavgaların başlama sebebi, yaşanış şiddeti ve sonunda nasıl bittiğinin anlatıldığı yazıda Muhammed Ali-Joe Frazier Kavgası' nın, yapılan müsabaka ile zirveye taşındığını hatta Muhammed Ali' nin; "Ölüme en çok yaklaştığım an" diye bahsettiği kavga, Joe Frazier' in 1996 yılında yayınladığı otobiyografik kitabında, Muhammed Ali'ye olan kininin geçmediğini yazmasıyla devam etmiş. Parkinson hastalığının başında olduğu için Muhammed Ali'nin o maçı şansa kazandığını yazan Frazier: "Gerçek şu ki onunla tekrar yarışmak istiyorum. Onu parça parça edip İsa'ya geri göndermek istiyorum. İnsanlar soruyor; ona karşı ne hissediyorum? Ne diyebilirim ki? Muhammed Ali'nin hayatı pek yolunda gitmedi. Açıkçası pek de üzülmüyorum. Onu sevmemi istiyorsunuz, biliyorum ama Muhammed öldüğünde mezarını açıp poposunu yakacağım." şeklinde anlatmış kinini ve duygularını... 
Bu sözleri yazdıktan 5 yıl sonra verdiği bir röportajda ise, "Onu affettim" demişmiş!
Kavga ve sonucunu okuduğumda nedense aklıma AKP'nin dışarıdan derlediği ve şimdi Kabinede bakanlık verdiği Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş ve Yıldırım Tuğrul Türkeş geldi..
Özellikle Yıldırım Tuğrul Türkeş, babasının kurduğu ve hâlâ manen O'nun adıyla var olmaya devam eden Milliyetçi Hareket Partisi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve düne kadar; "Yavru muhalefet MeHaPe" diye hor ve hakir gören Seçilmiş Cumhurbaşkanı geldi...
Süleyman Soylu'nun DP Genel Başkanı iken, Numan Kurtulmuş'un Halkın Sesi Partisi Genel Başkanı iken AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında söylediklerine hafızamı yenilemek için bir göz attım ve dünleri ile bugünlerini mukayese edince şahsen vicdanım utandı!
Yine "Yavru Muhalefet MeHaPe" Genel Başkanı'nın başına İleri Demokrasi Saksısı düşmeden, yani ortada fol yokken, yumurta yokken, birden bire "Başkanlık" tartışmasını gündeme taşımasından önceki; "Hesap sormazsam namertim!" şeklindeki en kibar höykürmelerini ve bugünkü, Partili Cumhurbaşkanlığı ideali(!)ni ve savunmalarını mukayese edince Türk vicdanım utandı!
Muhammed Ali-Joe Frazier kavgası, bu şahısları aklıma düşürdü ama taraflardan hangisini Muhammed Ali, hangisini Joe Frazier yerine koymam gerektiğini bilemedim!
Anlatılan bu ünlü kavgada tarafların düşünceleri belli; biri siyahî haklarının azılı savunucusu bir Müslüman, diğeri sadece para için dövüşen, politikadan anlamayan ama ateşli bir Hıristiyan! "Muhammed öldüğünde mezarını açıp poposunu yakacağım." diyecek kadar kindar...
Ya bizimkiler?
Hangisi kindâr, hangisi dindâr?
Bir yanda, siyasete başladığı günden beri kendisinden olmayanları öteleyen, hakir gören, tepeleyen, yok sayan şımarık bir Seçim Galibiyet Rekortmeni; karşısında ise dün kendisine ağız dolusu söven ama bugün ağız dolusu öven tutarsızlar!
Yıldırım Tuğrul Türkeş, yine arada kaynayıp kayboluverdi!
O'nun da dün Seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Hükumetleri hakkında müthiş yergileri vardı ama bugün sövgüsü de yok, övgüsü de!
Sadece referandum ve Bahçeli'nin "EVET"çiliği hakkında; "Bahçeli, çok deneyimli ve kurnaz bir siyasi, korkarım AKP'yi Referandum Tuzağı'na çekiyor!" uyarısı ile aklımda...
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar BAŞ Hoca, taraftarlarını kararlarında serbest bırakıp Evet veya Hayır kampanyaları yapmayacaklarını açıkladığında, bu vicdani ve ahlaki davranışı algılama zorluğu çeken ateşli taraftarların epeyce tazyikine muhatap olduydum, epeyce ileri-geri konuştulardı!
"İki ucu b.klu değnek.." deyip, propaganda anlamında parti olarak etkinliklerimizin olmayacağını ama mesela şahsımın "HAYIR" diyeceğimi açıklamamdan sonra bu ileri-geri konuşmalar nihayet buldu.
Şahsen 45 yıldır tanıdığın "HAYIR" diyecek ve yine 45 yıldır tanıdığım "EVET" diyecek arkadaşlarım var; hiç birinden vazgeçmedim, vazgeçmem, vaz geçemem!
Ülke, millet, devket bekası düşüncesiyle şahsi iradelerini belirten bu arkadaşlarımla mutlaka bir gün, bir kavşakta yollarımızın kesişeceğinden eminim..
Ama dün ağız dolusu söven, bugün sınırsız alkışlayıp övenlerle yani karakter fukaralarıyla asla yolumuzun kesişmeyeceğinden de eminim!
Çünkü onlarla karakterlerimiz, düşüncelerimiz ve yollarımız ayrı!
Biz gidiyoruz Mersin'e, onlar maalesef gidiyorlar tersine...
"Yağmur yağınca, yarıklar kapanır." biliyoruz ama bazı yarıklar kapanmıyormuş!
"AKIL BİR MALZEMEDİR. İNSAN; GÖNÜLDÜR, GÖNÜL.." Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: