6 Mayıs 2017 Cumartesi

ÇEKİŞMEKTENSE ÇEKİLMEK...

Daldım yine yalnızlığımın müthiş kalabalığına!
Bir îmanım, bir nefsim, bir de ben verdik baş-başa, doldurup boşaltıyoruz!
Kabul etmemekte direnmesine rağmen aklımı da hakem ettik!
Nefsim, susmamacasına bağırıyor da bağırıyor: Vay Efendim! Falan yerde, filan gün, falanla filan yana yattı, çamura battı da falan filan!
Ben de hatırlıyorum nefsim ısrarla hatırlatınca ve Hakemimiz giriyor devreye; "Unut!" diyor, "Unutun!" diyor, "Kötüleri, kötülükleri, kötü günleri unutun!" diye açıklama yaparak ısrar ediyor..
Aklım, vicdanımı da yardımcı hakem olarak alıyor yanına bizden habersiz!
İyilik adına, zararlı ses gürültülerine son vermek için kurbağa gölüne attığımız taşları hatırlatıyor!
Vicdanım giriyor devreye, attığım taşla kaç kurbağa susturabildiğimi saymaya zorluyor beni ve "Attığın taş, ürküttüğün kurbağaya değdi mi?" diye sorgulatıyor kendimi kendime!
Aklım ve vicdanım birlikte mesaiye başlayınca, ister istemez hafızam da uyanıyor uykusundan!
Hafızam döküyor ortaya dağarcığında ne var-ne yoksa!
Hafızamda yer etmiş güzelleri/güzellikleri görünce kıvanıyorum..
Olmadık yerlerde, olmadık zamanlara şahit olduğum yapılan kötüleri/kötülükleri görünce yapanın adına bir daha, bir daha utanıyorum!
Nefsimin tahrîki ile iki-üç kişiye anlatmış olduğum bir kötüyü/kötü davranışı anlatmış olduğum için, nefsimin tahrîkine uyduğum için; aklım ve vicdanımın uyarılarını duymazdan geldiğim için kızıyorum kendime..
Susmaya karar veriyorum, aklım ve vicdanımın gereği!
Hafızam hatırlatıyor ki; Ot gibi, nebat gibi yeşerip solmaktansa yolculuğu kendim seçmiştim...
Piyade yani yayan olarak başladığım yolculuğumda; Allah'ın nasibiyle yokuşlar tırmanmış, dik uçurumlardan yuvarlanmıştım defalarca...
"Yiğit, düştüğü yerden kalkar!" Atalar öğüdü ile düştüğüm yerden kalkıp yeniden devam etmiştim yoluma/yolculuğuma...
Yıllar önce ayrıldığımız tanıdıklarla kesişmişti bazen yolum; bazen de yıllardır beraber yürüdüklerimden ayrılmıştı...
Her yol kesişmesinde kavuştuklarıma sevinmiş, her yol ayrışmasında ayrıldıklarıma üzülmüştüm...
Düşe-kalka, buluşa-ayrışa sürdürdüğüm yolculuğumda yolum beni; gönüllerin buluşup kucaklaşıp kaynaştıkları bir adrese çıkardı...
Uzun yıllardır gönlümden başka gönül görmemiş olan ben, bu kadar çok gönül arasında önce şaşırdım!
Sonra gönülleri çekiciliği ile "Gönüllü Gönüllüler" meydanına toplayan "Gönül Adam" ı tanıma bahtiyarlığına erdim..
Tanıdım sevdim, sevdikçe daha da tanımaya heveslendim...
Benim daha fazla tanıyarak ve tanıdıkça sevdalanarak râm olduğum "Gönül Adamımız" ı, benden ve gönlümden kıskananlar türedi, rahatsız olmadım!
Çocuğun ana-babasını öz kardeşinden kıskanma masumiyetinde idi çünkü bu kıskanmalar veya ben öyle varsaydım..
Gönül Adam 'ı benden kıskananların sayılarını artırsın diye duâlarda bulundum Çalabım'a..
Bu kıskanmalar ve sakınmalarla örselenen nefs atımın ağzına gem vurdum!
İzin vermedim koşmasına, şahlanmasına...
Sonra -nefsimin kontrolümden çıktığı bir boşluğumda- baktım ki; benim Gönül Adam sayesinde tanıştığım, tanıdığım birileri; sanki beni Gönül Adam'a götüren ve takdim eden veya tanıştıranlar onlarmış gibi beni sorguya niyetliler!
İyi mi yaptım, kötü mü yaptım bilemem ama karakterimin gereği tepki verdim bu sorgulamaya...
Neticede çekişmektense, çekişirken etrafı rahatsız etmektense; îmanım, nefsim, aklım ve bir de ben çekilmeye karar verdim...
Uzlete çekilerek, yalnızlığın müthîş kalabalığına sığındım..
Dilimde Avnî 'nin;
"Hiç kimse kimsesiz değil herkesin var bir kimsesi,
 Hiç kimsesiz kaldım medet Kimsesizler Kimsesi.." beyti ile..
Bilirim ki;
"Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez,
 Gönülden gönüle yol gizli gizli..." Vesselâm..
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: