9 Mayıs 2017 Salı

ÖVÜLENLER, SÖVÜLENLER!...

Kalemimi kınına koymuştum!
Yazmayacak, sadece okuyacaktım ama esfel-i safilinden birileri nasırıma bastılar ve "Hay Anasını!" diye haykırarak irkildim!
El kapısından sıcak yal yeyip kuduran bazı esfel-i safilinler, Muhteşem Türk'e, Muhterem Anneleri Molla Zübeyde Hanım'a dil uzatma kahpeliğini yaptılar!
Bir kaç gün sonra Dünya Anneler Günü ve ondan dört gün sonra sa 19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramını idrak edeceğiz.
Kahpe, sözlük anlamıyla düşük karakterli, or..pu kadın demektir ama kullanılırken, insanlığın yüz karaları esfel-i safilinlere cinsiyet gözetmeksizin hakaret ederken bile iltifat mesabesinde bir sıfat olarak kullanılır!
Mavi hüviyet cüzdanlı kahpelerden birileri, kahpehânelerinde Muhteşem Türk'e ve Valideleri Molla Zübeyde Hanım Rahmetliye dil uzatıyorlar ve İleri Demokrat Yeni Türkiye'nin Cumhuriyet Savcıları görüp görmezden, duyup duymazdan geliyorlar!
Yanlış yapıyorlar!
Cami duvarına siğebilecek başı-boş kuduz itleri salıveriyorlar! 
"İnsanların dillerinden düşmeyen iki türlü isim vardır; biri iyi, biri kötüdür. ikisi de unutulmaz. İyiyi överler, kötüye söverler." (Kutadgu Bilig)
Malumları olduğu üzre; Rûşen Ali'nin şânının dilden dile, kulaktan kulağa efsâneleşmesini kıskanan bazı akranları, kendilerine de Köroğlu denilsin diye babalarının gözlerini oyarlar! Ama hiç birisine Köroğlu denmez! 
Hepsi, Körün Oğlu olur, falan-filan olur ve hiç bir şey olamadan yok olurlar!
BU, "Körün Oğlu" sıfatlılar da kimlikleri bilinmese de Köroğlu ile birlikte anılmayı ve kazandıkları kötü namlarından dolayı sövülmeyi hak ederler! 
Hakları teslîm edilmeli!
Günümüzde de Köroğlu ile mukayese edilmek için babasının gözünü oyan Körün Oğlu misali birileri olabilir ve de var! 
Dünya ile savaşarak devlet kurmuş, üniformalarını soyunarak siyaset yapmış, okuyarak bilerek devlet yönetmiş bir Millî Kahraman ile O'nun miras bıraktığı sistem ve haklarla bir yerlere gelmiş kişileri mukayesenin akılla izanla alakası olamaz!
Sadece dikenden hareketle deve dikeni ile gülü mukayese gibi bir şey olur bu!
Mukayesede mantık, olmazsa olmaz! 
Mesela -bana göre-; Allah(c.c.)'ın "Habîbim" dediği, âlemlerin O'nun hatırına yaratıldığına inandığımız, İki Cihân Serveri, yüksek ahlâkı tamamlamakla görevli Resulullah(s.a.v.)'ın da ölümlü bir insân olduğunu hatırlayarak ders alınması akıl ve iman gereğidir ama din-dışı zorlamalarla kerâmet yüklenilmeye çalışılan Hırkayı Şerif ve Kutsal Emânetlerin; Hz. Fatih'in zırhı ve kılıcından, Muhteşem Türk Atatürk'ün sigara izmaritinden bir farkı yoktur!
Prof. Dr. Ümit Özdağ 'dan alarak arşivlediğim bir bilgiyi, bir daha sunacağım:
Atatürk'ün üniformasını soyunup siyâset adamı ve Reîs-i Cumhûr olduktan sonra, kendi kurduğu Devlet'in yönetimini bizzat ele aldığı yıllarda, meselâ; 1923'te Türkiye Cumhûriyeti Devleti'nin bütçesi, 94 milyon TL, 1930'da 223 milyon TL iken, günümüzde 56 spor federasyonuna ayrılan bütçe 333 milyon TL'dir!
Yani bütçemiz onlarca kere büyümüştür.
Ben Türkiye'nin Atatürk' lü 15 yılı ile AKP'li 15 yılını kıyaslamaya niyetlendim:
1923-1938 yılları arasındaki kıt bütçe ile Muhteşem Atatürk, müsrif mirasçılarına, "Babalar gibi" satsınlar diye:
** 65 kamu hissesi
**  36 tesis/işletme, 
** 8 liman
** 37 elektrik santrali, 
** 1.998 taşınmaz, 
** 4 gemi, 
** 10 maden sahası,
** 10 araç muayene hizmetleri, 
** Özelleştirme kapsamındaki kuruluşların envanterinde bulunan makine-teçhizat, demirbaş v.b. varlıklar,
** 10 kuruluştaki kamu payları, 
** 6 sigara fabrikası, 
** 2 liman, 
** Araç muayene hizmetlerinin yabancı sermayeli veya yabancı sermayeli ortaklığı olan şirketler  bırakmıştır!
Ve Atatürk'ün, Dünya Savaşı sonrası her türlü yokluğa, kıtlığa rağmen 15 yıllık kıt bir bütçe ile yaparak bıraktıklarından "Babalar gibi" satarak elde edilen para:
 "35 trilyon 249 milyon 991 bin 022 dolar" dır! 
Günün kuru ile bir dolar 3 (üç) TL... Atatürk'ün Türk Milletine bıraktığı mirası, "Babalar gibi" satarak elde edilen parayı ve bununla yapılanları, bir daha kıyaslayın lütfen..
Atatürk'ün Osmanlı'dan devraldığı ve ödediği borçlara mukabil günümüz iç ve dış borçlanmalar da gadasını alsın!...
Ve bu rakamların 2012 yılına yani beş yıl önceye, yani bütün milleti borçlandırarak yaptırılan boğaz köprüleri, boğaz tünelleri, seçimler ve referandumdaki Örtülü Ödenek harcamalarından önce olduğu da aklınızda bulunsun..
Bu kıyaslamayı yaptıktan sonra Muhteşem Türk'e ve Muhterem Annelerine dil uzatan kahpelerin (ana, baba, bacılarına değil) bizzat kendilerine, vicdan sahibi herkes içinden ne geliyorsa onu söylesin lütfen!
Spor müsabakalarında koşan bir sporcu ile kovalandığı için kaçan bir hırsızın sür'atinin mukayesesi, ne kadar akılcı ise üreterek millete bırakan Atatürk ile satarak milletten çalanların yaptıklarının mukayesesi, o kadar vicdâni ve o kadar ahlâkîdir!
Başarılı bir babanın, bedenen çalışarak yaptığı evin, müsrîf oğul tarafından satılıp son model bir araba alınması ile bu inkârcıların, bin bir zorlukla üretilerek millete bırakılan "Beyt-ül Mal" ı satıp yoksullara gıda paketi diye dağıtması arasında bile uçurumlarca fark vardır!
Devlet malı deniz olmasına deniz de acaba yiyen mi, yemeyen mi domuz, diye sorgulamak en akıllı sorgulamadır!
Sapla samanın, ayla güneşin, yağmurla dolunun, imamla papazın, hahamın mukayesesine eyvallah da, Muhteşem Türk Atatürk ile ömründe bir kere; "Türk'üm" dememiş birinin mukayesesi, sadece yağcılığın yakalığın dik âlâsıdır... 
Kıyaslama yaptığını zannedenlerin -aynı zamanda- aptallıklarının ifşâsıdır vesselâm...
SUÇLULAR, HER ZAMAN ŞİRRET OLURLAR vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: