24 Mayıs 2017 Çarşamba

TÜRK MİLLETİNİN İNTİHAR HİKAYESİ !...

Birilerini suçlamak, işin en kolayı!
Olmadık senaryolar yazmak, komplo teorileri üretmek çok mümkün!
Zaten yapılmaya başlandı bile...
Bu köprü altından çooook sular akacak.
Ama kimse meselenin asıl suçlusuna, suçlunun millet olduğuna yaklaşmayacak bile. Çünkü onlarca yıl "Millet mazurdur!" diye yutturdular bize!..
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Muhteşem Türk Atatürk devrini ve onunla ömür paylaşan, mesai yapan nesli hatırlayalım istedim.
Meselâ eğitmenlerden başlasak:
Yeni latin alfabesiyle okuma yazma bilenlere "Eğitmenlik" görevi verilir. Bu Eğitmenler nereye gönderilirse gönüllü giderler.
Bu Eğitmenler, tam yetişmiş elemanlardır. 
Gittikleri köyün hem öğretmeni, hem sıhhiyesi, hem baytarı, hem örnek ziraatçisi, özetle ve herşeyiyle örnek Türkler'dir!...
Yani her Eğitmen, gönüllü birer Cumhuriyet ülkücüleridir...
Yanlış anlaşılmasın bu ülkücüler, Fakir Baykurt'un 1959' da; "Bir toplumun bütün bireyleri ülkücü olmaz. Ülkücüler, yüreği daha fazla yanıp tutuşan, gördüklerinden gözleri daha fazla yaşaran insanlardır. Böylesi de az bulunur, ama bulunur. Bunlar, toplum arabasını götüren ön tekerler gibidir. Ön tekerler nereye giderse, arka tekerler de oraya gider. Hiçbir toplum ülkücülersiz olmaz, bunlarsız ilerleyemez." diye tarif ettiği idealistlerdir...
Bu ülkücülerin yetiştirdiği nesil de öz-güvenli, çalışkan, zeki ve başarıyı hedeflemiş karakterler olarak büyürler...
Ve bu ülkücülerin emekleriyle 10 yılda zor ve çok büyük işler başarılır. Çünkü Atatürk kadrosuna güvenirdi, kadrosu da Atatürk'e inanırdı.
Milli Şef"in, Atatürk'ün ölümünden hemen sonra paralardan O'nun resmini kaldırıp kendi resmini koymasıyla başlayan dejenerasyon, 30-40 yıl Atatürk kadrolarının direnci ile ertelendi...
Atatürk'ün kurduğu, Milli Şef'in -İkinci Dünya savaşının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bir konjonktürel dönemde- kişisel hataları yüzünden parçalanarak içinden Demokrat Parti 'yi çıkaran CHP'nin de bu dejenerasyonda epeyce katkısı vardır.
1940-1950 arasında çok ciddi bir "Milli Şef" baskısının anlatıldığı ve var olduğu bir Genç Cumhuriyet...
Sonra 1950-1960 arasında ise bunun rövanşı, korkunç kamplaşmaların yaşandığı, milletin neredeyse net olarak ikiye bölündüğü DP-CHP çekişmesi ve neticesinde 27 Mayıs 1960 İhtilali...
1971 Muhtırası...
Sonrasında DP'nin ve CHP'nin yetiştirdiği fanatik siyasilerin oluşturduğu çok partili, yamalı bohça koalisyon hükumetleri ve kısır partizan çekişmeler ve 12 Eylül 1980 ihtilal kıyameti!
1940-2016 yılları arasında 76 yıl var.
Yasalara göre her beş yılda seçim yapılır. Yani her seçim sonucu bir hükumet kurulduğuna göre ve bu yasal hesaba göre bizim, 15. bilemediniz 16. Hükumetimizin iş başında olması gerekirken 65. hükumetle idare ediliyoruz!
Onlarca yıl hükumet edenlerin sözde dayanağı Atatürk ve Atatürkçülük; muhalefetin dayanak ve argümanı ise sosyal demokratlık-demokratik solculuk ve Dindarlık idi!
AKP ile bu tersine döndürüldü, hükumetin argümanı dindarlık-kindarlık, muhalefetin argümanı Atatürk ve Atatürkçülük oldu güya!
AKP hükumetlerine kadar her hükumet; bir önceki hükumetin yaptıklarını bozarak icraata başlardı...
Devletin bütün kurumlarıyla ve sistemle hoyratça oynandı!...
Sonunda; Atatürk'ün inanmış ekiple birleştirerek milletleştirdiği topluma benzemeyen ve birbiriyle çekişmeli kırgın-kızgın acayip bir halklar güruhu icat edildi... 
Oysa Atatürk, Hünkâr Hacı Bektaş'tan mülhem kucaklayan, bütünleştiren bir tavırla bir "Millî/Ulus Devlet" kurmayı başarmıştı.
Önce Milli Eğitimin "Milli"liği yok edildi! Bu milliliği yok edilmiş eğitimden, Halkçılar, Mozaikçiler, Kilim Desenciler çıktı!
En milliyetçilerin toplandığı adresten ise mozaiğe karşılık "Çiçek Bahçesi" çıkarıldı!
Mozaiğin Çiçek Bahçesinden daha dayanıklı olduğunu, bir türlü anlatamadık, duyuramadık!
Sonra "Alt-Üst Kimlik" çıktı!
Bu "Alt-Üst Kimlik"li şahıslar, maalesef "Milli" olmayan Eğitim Bakanlığımız'a bağlı İmam-Hatip okullarından yetişti...
Bu "Alt-Üst Kimlik" vehmedenlere karşı Türkçe seslenenler vardı ama, ama işte!
Kendini Türk hisseden, "Ne mutlu Türküm diyene" diyen Kürt kardeşlerimizden; "Ne mozaiği, ne çiçek bahçesi? Biz renkli mermerin farklı renkleriyiz." diye direnenler oldu ama ya duyan olmadı veya duyanlar bu sesi ka'le almadı!
Bu haykıranlar da, bu haykırışlara kulaklarını tıkayanlar da -elbette- "Milli" olmayan Eğitim Bakanlığımız'a bağlı okullarda yetişmişti...
Her geçen gün mozaikçilerin uğraşması ve çiçek bahçesicilerin dirençsizliği yüzünden; renkli mermerin farklı renklerinden, farklı sesler çıkmaya başladı!
Sonunda Atatürk emaneti Cumhuriyetin siyasilerince dejenere edilmiş, milli olmayan Eğitim Bakanlığı okullarından yetişmiş, -aslında mazur- bir Cumhuriyet Çocuğu tarafından, Danıştay basılarak Cumhuriyetin kalbine kurşun sıkıldı! 
O gün, Türk Milleti intihar etti!
Milli olmayan Eğitim Bakanlığı Okullarında yetiştirilmiş ve "Allah ile kandırıcılar" tarafından beyinleri iğfal edilmiş faili de, nesli de Allah ıslâh etsin...
Bir İlköğretim Müfettişi Baba'nın oğlu olan bu çok zeki gence ve o nesile sahip çıkamadığımız için sistem olarak, sistemle çekişen bütün siyasi partiler olarak, bu siyasi partilere mensup Millet fertleri olarak ve kendini koruma refleksini ihmal eden Devlet olarak hepimiz SUÇLUYUZ!...
Olanlara dikkat ve öz-eleştiri ile bakarsak, toplu olarak intihara karar verdiğimizi görürüz!
Bunu kabul ettiğimiz anda da; "Zararın neresinden dönülürse kârdır" mantığıyla, inşallah doğruları yapmaya başlarız..
"VE TEVEKKEL A'LALLAH - Vekil olarak Allah yeter." (Ahzâp-3)
Selam, sevgi, dua..
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: