ÖMÜR DEDİĞİN!
Başlangıcı ve bitişi bilinmeyen bir masal, ömür denilen...
Anadan doğularak giriş kapısından girip, ömür sonlandığında çıkış kapısından çıkılan handan geriye kalan, sadece bir baş-taşı!
Giriş kapısından girdikten sonraki düşe-kalka, koşa-duara süren bir yolculuk sonunda, sona varıyoruz ve bu sürece sadece kendimiz ömür diyoruz.
Adını kendimizin koyduğumuz bu ömür denilen garibe de her kafamız bozulduğunda yüklendikçe yükleniyoruz!
Sonra içimizden; "Kanlı kader gelip beni mi buldun?/ Bunca acılara can mı dayanır?" diye bir türkü mırıldanıyoruz, kendimiz bile duymadan...
Türkü bitmeden yol ve yolculuğumuz bitiyor.
Hangi evladımıza, yakınımıza yakınsak ona düşüyor baş-taşımızı diktirmek!
Ömrüm boyunca gurbet ve gariplik kavramlarına kızıp durdum.
Korkarım ki garip geçirdiğim ömrüm gibi, mezarım da garip kalacak!
Kalsın be!
Dünyada hepimiz garip değil miyiz?
İlk zorlukta, ilk terk edenler, yakın bildiklerimiz değil mi?
Böylesine kahpe, böylesine kanlı bir mekân ve sürece dayanmaya değer mi?
Bedbinlikten, nikbinlikten oldum-olası nefret ettim ama artık yorgun olmalıyım ki bedbinim!
Ama bedbin, ama nikbin her ne haltsa yaşadıklarımla kıyaslayınca, hiç bir kıymet-i harbiyesi yok!
Başlangıcını ve sonunu bilmediğim bir masalın kahramanlığını yapmaya çalıştım ömrümce...
Ne kadar becerdim bilemiyorum ama yolun sonuna yaklaştığımın farkındayım ve son durağıma heveslenmeye başladım..
İnşallah mezarım garip kalmaz...
Çünkü mezarımın -Vallahi- hiç bir kabahati yok!
Kırdıklarıma ve kırıldıklarıma bütün haklarımı helal eyliyorum.
Umarım onlar da bana haklarını helal ederler yoksa halim perişan biliyorum.
"Ve tevekkel a'lallah" vesseâm..
Selam, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder