3 Ağustos 2017 Perşembe

YANMAZ KEFENLİ CÜBBELİ...

Cübbeli Şaklaban, kimilerine göre kendisi emekliliğini isteyen, kimilerine göre görevden azledilen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet GÖRMEZ hakkında atıp-tutmaya başladı!
Osmanlı Hânedanının, istedikleri fetvayı alabilecekleri kişileri Şeyh'ül İslâm atamalarını hatırlatan bir Diyanet İşleri Başkanı olması hasebiyle -şahsen- hiç ilgi alanıma girmemişti ama görevden ayrıldıktan veya alındıktan sonra "Yanmaz Kefen, Cennete götüren terlik" pazarlama kurnazlığına tevessül eden Cübbeli ve "Hoca" mahlaslı bir şarlatanın saldırısına muhatap olunca, Mehmet GÖRMEZ 'i savunmak için değil, Cübbeli Şarlatan hakkında ilgilileri uyarmak düşüncesiyle bir-kaç sözüm var... 
Mehmet GÖRMEZ 'in yaptığı veda konuşmasındaki; "Bir daha sapkın hiçbir dini yapı konusunda 40 yıl gecikmiş olmanın mahcubiyetini yaşamamalıdır..." cümlesinin altı, defalarca çizilmelidir çünkü bu ifade aynı zamanda bir itiraftır!
"Sapkın dini yapı" dan ve "40 yıl gecikmiş olma" sıfat ve eyleminden benim aklıma gelenin dışında, ne anlaşılabilirki? 
Ve bu itirafnâme niteliğindeki sözlerden sonra, mevcut "Sapkın Dini Yapılar" dan en belirginlerinden birinin başına oturtulmuş Cübbeli 'nin vedalaşan GÖRMEZ 'e saldırmasından daha doğal ne olabilir? 
Biliyoruz ki Allah, insanoğlunu bütün tabiata hakim olsun diye akılla desteklemiştir.
Hayvanat ve nebatat denilen bütün canlılarda da zekâ vardır ama hem zekâ hem de akıl, sadece insana bahşedilmiştir.
O yüzdendir ki, devasa hayvanlar ava çıkan insanoğlundan asla kaçmayı başaramaz!
Düşünerek yazıp, yazarak düşünürken aklıma geldi; insanoğlu hem etobur, hem de otobur; yani hem et yer, hem de sebze-meyve ama hayvanlar alemi, etoburlar ve otoburlar  yani et yiyenler ve ot yiyenler diye ikiye ayrılır.
İzlediğim belgesellerden aklımda kaldığı kadarıyla otoburlar nebatat/ot-sebze-meyve yiyerek beslenir et yapar, etoburlar onları yiyerek güçlenirler. 
Koskoca bir çınarın kendisini minicik karıncadan koruma şansı yoktur! Bazı et yiyen istisna bitkileri de belgesellerden hatırlıyorum.
Etoburların da kendi aralarında içgüdüsel hasımlıkları vardır. Meselâ ormanların krallığı tescillenmiş olan aslanların bölgesinde diğer etoburların hiç birisine yaşama hakkı yoktur.
Ve vahşi doğaya, aklı devreye sokmadan yüzeysel bakılarak; "Gücü yeten yetene, orman kanunu" diye iftira ederiz! Veya; "Büyük balık, küçük balığı yutar.." gerçeğini, tabiat için koyulmuş İlâhi bir Yasa olarak görmek, yorumlamak pek aklımıza gelmez..
Oysa aklı devreye sokarak olanlara veya yaşananlara bakarsak, tok olduğu yatışından belli olan bir aslan sürüsünün yakınlarında yayılan ceylan sürüsünün en emniyetli yerde olduklarını bildiklerini görürüz.
Çünkü etobur hayvanlar sadece yaşamak için acıktıklarında avlanırlar. Doyduklarında da tekrar acıkıncaya kadar asla hiç bir otobura dokunmazlar ama insanoğlu...
İş kurar, şirketleşir, limitedleşir yetmez, anonimleşir ve holdingleşmek için en yakınındaki veya kendisine rakip gördüğü şirketleri yutmak için olmaz entrikalar çevirir!
Yani insanoğlu; doydukça, kazandıkça, daha-daha diye çırpınır!
Etobur vahşiler doyunca uysallaşırken, insanoğlu doydukça saldırganlaşır, vahşîleşir!
Yani etoburun karnını et, insanoğlunun gözünü ancak toprak yani ölüm doyurur!
Cübbeli Şaklaban'ın, Hocası ölür, hocasının hocası ölür; hocasına ve hocasının hocasına akıldânelik eden Vatikan mahsulü kişi, görünürde Devlete-Millete ihanet ettiği için ama mevcut Hükumet ve başı tarafından "Paralel Yapı" olarak ve hasım ilan edilince; güçlü bir etobur tarafından yaralanmış diğer güçlü etobura saldırmak da fırsatçı çakallara düşer ve fırsatçılığı akıllılık sayan Yanmaz Kefen Pazarlayıcısı, görevden azledilen veya emekli olan bir Diyanet İleri Eski Başkanı'na saldırıya geçer!
Benim de bütün öfkemle; "Yanmaz Kefen ve Cennete Götüren Terlik Pazarlayıcısı Cübbeli" ve benzerleri için "Yaşasın Cehennem!" diye haykırma hakkım doğar hem de;
"Ağzından çıkanı duysun kulağın
Düştük bu hallere, sen;
Kendine gel sen kendine kendine gel
Haddini bil sen haddini haddini bil.." şarkısını mırıldanarak...
YOL BİLMEZDEN REHBER OLMAZ Vesselâm..
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: