"Hırsız yankesiciye laf etmezse, gaspçının bağrı çatlarmış" Diye bir söz söylenir ceza-evlerinde!
783. 562 km²'lik yarı-açık ceza-evine dönüştürülen İleri Demokrat Yeni Türkiye'de çarşı karışık!
Nasıl bir mücadele ve nasıl bir "cadı avı" ise; "Biz ayrı yollardan aynı hedefe yürüyen güçleriz." diye tarif eden; "Ne istediler de vermedik?" diye sitem eden ve daha dün "Türkçe Olimpiyatları" adlı panayır gösterilerinde methiyeleri arşa çıkan, Uzun Adam ve avenesi haricinde, neredeyse bütün partiler ve millette karşılığı olan kişiler FETÖ 'cü hatta; "Paralel Yapı" mensubu!
Başbakanken; "Gel de bu vatan hasreti bitsin!" diye yalvaran ve avenesi değil, Başbakanının talimatıyla anılan olimpiyat adlı panayıra katılan Bayan Bakan FETÖ 'cü!..
Pensilvan'ya gidip günlerce duâ almak(!) için randevu bekleyen nazırlar, vekiller değil; ömürlerini "Hizmet Grubu A.Ş." ve Ceosu ile mücadele ederek geçirmiş olanlar FETÖ 'cü!
Allah akıl, izan versin! İnsafınız batsın!
Siyaset cazgırları; "Cambaza baaak!" diye cazlamaya, saflar belli olmaya ve cadı kazanları da kaynatılmaya başladı!
"Düşük Profilli" Başbakan ve Ana-Muhalefet Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dahil herkes bozkurt işareti çekti/çekebilir ama Meral Akşener 'e, Ümit Özdağ 'a, Koray Aydın'a ve ömrünü ülkücü yaşamış Musavvat Dervişoğlu'na ve Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanlarına bozkurt işareti yapmak yasak!
Sanki bütün Türk Devletlerinde bozkurt işareti yapanlar; "Fâtiha bilmeyen Yavru Muhalefet MeHaPe" liymişler gibi!
Hay akıllarına kuş cırtlayasıcalar!
Çalağan karga ile alıcı kuş kartal birbirine karıştırıldı!
Tilki, çakal, sırtlan kurtla; kurt-köpeği bozkurtla karıştırıldı!
Kim Ülkücü, kim Devrimci?
Kim dindar, kim dinci?
Kim Vatanperver, kim Milliyetperver? Belli değil!
Bir de; "Eski-Yeni" diye diye sonunda; "Yeni Türkiye" diye bir dayatma kavram çıktı!
Alın gözünüze sokun nankör nâmert eskiciler!
Hadi sorgulayalım: Kim, kime göre; neye göre ve ne kadar ülkücü veya devrimci?
Asıl soru: Ülkü ne, Ülkücü ne?
Mesela; "Mefkûreler, millî felâketlerin kalpleri birleştirerek umûmi bir kalp yaptığı zamanlarda, bir birleşmiş kaplten doğar. Sonra şekillenme devresinde yavaş yavaş dalbudak atarak filizlenir ve yeni müesseseler meydâna getirir." diye yazan Ziya Gökalp 1920'lerde mefkûreden/idealden/ülküden bahsetmiş!
1959' da Fakir Baykurt; "... Ülkücüler, yüreği daha fazla yanıp tutuşan, gördüklerinden gözleri daha fazla yaşaran insanlardır. Böylesi de az bulunur, ama bulunur. Bunlar, toplum arabasını götüren ön tekerler gibidir. Ön tekerler nereye giderse, arka tekerler de oraya gider. Hiçbir toplum ülkücülersiz olmaz, bunlarsız ilerleyemez." Demiş, biliyor musunuz?
Bu tariflere uyanlar mı, yoksa; "Herkese rağmen milli meselelerde AKP'ye desteğimiz sürecektir." diyen mi, dediğinden fazlasını MHP tabanına rağmen uygulayan mı, bu gayr-ı millî destekleri verene teslim olanlar mı ülkücü?
Suya da-sabuna da dokunarak; şişi de-kebabı da yakarak ve mukayese ederek biz de sorgulayalım hadi!
Mevcut MHP'de kalıp, Genel merkeze vuvuzelalık edenler mi, yoksa dünyanın bir ucunda tek başına Türk Milleti ve Devletinin bekası uğruna, can pahasına mücadele verenler mi; Moskova'da DUMA Koridoruna yüz elli seccade yayıp vakit namazı kıldıran mı, kılanlar mı ve o müstesna yerde kıldıkları namazı tek kare fotğraflamak akıllarına gelmeyen ehl-i takva müslümanlar mı, camide kameraya poz vererek namaz kıldığını reklam edenler mi daha ülkücü?
Acaba; Millet vekilliği, makam, ihale veya şahsi çıkarı için Genel Başkan ve yakınlarına yalakalaşanlar mı, yoksa sadece Allah rızası ve çıktığı seferi yarım bırakmamak için kan kusup; "Kızılcık şerbeti içtim" diyenler mi daha ülkücü?
Allah rızası ve dava uğruna yıllarını cezaevlerinde geçiren, bu yüzden hayatları yarım kalanlar mı; yoksa hayatları boyunca karakola düşmemiş, yetmez gibi ömürlerinin en güzel çağlarını hücrelerde geçirenlere "Aptallıklarına doymasınlar!" diyen embesiller mi daha ülkücü?
Çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini Devlet-Millet-Vatan-Bayrak uğruna şehit verenler mi, yoksa onları kulakları duya duya tahkîr eden nankörler mi daha ülkücü?
Ömürlerinde bir kere ellerini taşın altına sokmamış, duyduklarını kendileri yaşamış gibi anlatan yalancılar mı, yoksa çektiklerine mukadderat deyip şükrederek susanlar mı daha ülkücü?
Mazide; çok kaçan mı, çok kovalayan mı çok ülkücü?
Dünü inkar edenler mi, yoksa bugünlerin bile farkında olmayan aymazlar mı daha ülkücü?
Îman ve idealinden başka sebep ve canından başka sermayesi olmayan fakir zenginler mi, yoksa badigardlar tutacak kadar parası olan karakter ve vicdan fukaraları mı daha ülkücü?
Çok kolay unutanlar mı yoksa, unutulduklarını bile bile unutanları umursamadan unutmamaya yemin edenler mi daha ülkücü?
Hayatlarını; önce milletin, sonra Devletin bekasına hasretmiş olanlar mı yoksa idealistlerin çabalarıyla seçilen, sonra bakan olan, bakanlık bitince yine görev verilmediği için Genel Başkan'a söven, kendinde keramet vehmeden, nankör asalaklar mı daha ülkücü?
Genel Merkezin semtine bile uğramadan, bir kişiyi daha uyarmaya, ikna etmeye çalışan Millî Aysbergler mi, yoksa gelenlerden koltuğu kaptırırım diye korkan cüceler mi daha ülkücü?
Ne demekse; "Eski Ülkücü" sıfatıyla Ak-kurtlaşanlar mı yoksa, sadece Allah rızası için, çağrılmadan lazım olduğu yere koşanlar mı daha Ülkücü?
"Asla kaybeden tarafta olmam!" diyen kurnazlar mı yoksa millî ruhu, millî heyecanı diri tutabilmek için kendini ateşe atanlar mı daha Ülkücü?
Çocuklar mı çok ülkücü, babaları mı, dedeleri mi? Eskiler mi çok ülkücü, yeniler mi?
Uzunlar mı, kısalar mı?
Şişmanlar mı, zayıflar mı?
Mektepliler mi, alaylılar mı?
Evliler mi, bekarlar mı?
Ölü diriler mi, diri ölüler mi?
Birileri iş kotarabilmek, bir şeyler aşırabilmek için Ülkücülükten geçinirlerken; helâl rızkını kimseye sormadan, kimseye töhmet etmeden, milletin-devletin bekası için harcayanlar var, biliyor musunuz?
Acaba; kurnazca, alçakça, adam satarak, bir kemiğin peşinden saatlerce gidenler mi; yoksa helal kazancını, her gün en az on kişiye gönül tadıyla ikram edenler mi daha ülkücü?
Meselâ; Devletin Üç Zirvesi'nden ikincisinde oturtulan biri ve bir önceki Koalisyon Hükümetinde bakanlık yapan birileri; Ankara-Cebeci'de Site Öğrenci Yurdu'nun arka sokağındaki mahalle kahvesini, Rahmetli Ünsal Ağa'yı, her sabah bozuk para tasından aldıkları paraları hatırlarlar mı? Onlar mı, Rahmetli Ünsal Erciyes mi daha ülkücü?
Acaba; ömürleri yalakaca dinlemek ve dile/n/mekle geçmiş, duyduklarını kendileri yaşamış gibi anlatan yalancılar mı yoksa, sorgu ve işkencelerde devleşmiş irade abideleri mi daha ülkücü?
Karanlıkta bahçeye çıkmaktan korkanlar mı yoksa, dağları-ovaları sadece Milletin-Devletin bekası uğruna gece-gündüz demeden savaşarak dolaşanlar mı daha ülkücü?
Yapmayın Heeyy!
Yapmayın!
Edepsizden, saygısızdan, terbiyesizden, yalancıdan, inkârcıdan, vefasızdan; ne ülkücü, ne devrimci, ne de bir halt olmaz!
Herkes kendine; "Bağımsızlık karakterine kaç kişi kazandırdım? Konuşulması gereken yerde kimse yokken konuşmuşluğum var mı? Yaramı tek başıma tedavi ederek yeniden meydana koştuğum var mı?" Diye bir sorsun!
Herkes, kendine vereceği cevap kadar yani; Millî Heyecana, Millî Bütünlüğe; tarihe ve millî emanetlere sadâkati ve ayıktırdığı insan sayısı kadar ülkücüdür, idealisttir, mefkûrecidir!
Yüzme bilmeyenden can kurtaran olmaz Heeyy!
Yeter artık!
Bu sorgulamaların ülkenin her viayetinde, ilçesinde, beldesinde, köyünde, mahallesinde hatta her evinde yapıldığını ve bu sorgulamanın sonunun yaptırım olacağını, siz de biliyorsunuz eminim!
Allah'tan korkmuyorsanız, kuldan utanın!
Kızıp uğraştan vazgeçenlere de, saf değiştirenlere de, bir yerlere gidip yeniden gelenlere de,
-AKP ve HDP hariç- her hangi bir partide olanlara da, Akşener Harekâtı'na katılanlara da saygılı ve sevgiliyim!
Gençler!
Sizin tek sermayeniz edebiniz, terbiyenizdir. Gençler büyüklerine saldırırsa, orada düzen mi olur?
Gençleri büyüklerine saldırttırandan; dava adamı, idealist, mefkûreci-ülkücü mü olur?
Adam mı olur be?
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN!" Vesselâm.
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder