Sosyal medyadan bir takipçimiz, Bayram Tebriki paylaşımıma ve kullandığım kapak resmine itiraz etmişler sağ olsunlar!
Kullandığım kapak resminde; Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar BAŞ Beğin evlerinde; O sandalyesinde ben önünde bağdaş kurup oturmuşuz.
Birilerine göre bu olmamalıymışşş!
Gerçekten olmamalı mı bakalım..
Sorsunlar söyleyelim.
Öğrenmek istesinler bildiklerimizi öğretelim ve izin versinler bilmediklerimizi de soralım...
Gülser İbibikcan adlı takipçim; "Hocanın yanında eşit seviyede outurulur. Bilgisine saygı göstermek ondan aşağıda oturmakta gösterilmez! Allah'a kimin daha yakın olduğunu Allah bilir. Kusura bakmayın!" diye yorum yapmışlar.
Tekrâren sağ olsunlar çünkü bu yorumları ile düşüncelerimizi açıklamamıza vesîle oldular.
Bu itiraz olmasaydı, bizim açıklayacağımız düşüncelerimizi, gören herkesin; "Sana ayın kaçı diye soran mı var?" sorgulama hakkı olurdu!
Şimdi olursa bu sorgulamayı yapacaklara da cevabım olsun..
Gülser İbibkcan'ın yorumları ve verdiğim cevabım:
"Selâm ile..
Gülser İbibikcan Kardeşim; bilgililik ile kültürlülük çok farklı şeylerdir. Cahiliye döneminin de çok bilgili kişileri vardı.
Ayrıca tarih okuyan herkes bilir ki; Hakanların, Sultanların, Padişahların, kralların yakınında fikir danıştığı ve günümüzde yöneticilerin danışmanlarının görevini yapan bilge kişiler vardı. Cihan imparatorlarının hocalarını ve onlara gösterilen saygıyı bizim zamanımızın tarih öğretmenleri anlatır ve öğretirdi.
Töreli Müslüman-Türk evlerinde de bir âdâp, bir edep; eski söylemiyle adâb-ı muâşeret yeni söylemle görgü kuralları vardı ve hâlâ olan evler var.
Ben o edepli evlerden birinde doğuldum. Hürmet duyulan büyüğün meclîsinde nasıl oturulacağını, söze nasıl karışılacağını öğrenerek büyüdüm.
Siz bu adâb-ı muâşeret kurallarına Batı Taklitçiliğini medenilik zannederek dışlayan, küçümseyen tavırlar takınabilirsiniz, hakkınızdır ama sizin gibi düşünenler kalabalıklar olmadan kendilerini rahat hissedemeyen sürü psikolojisiyle ömür sürersiniz..
Adâb-ı muâşeret yani görgü kurallarıyla yani terbiyeli olarak yetişmiş kişiler ise yalnız kalmaktan korkmaktan ziyâde, yapabilecekleri kişisel bir hatadan çevrelerinin zarar görmemesini tercîh ederek kendilerine yasaklar koyabilecek kadar cesur insanlardır..
Siz baş-başa ve samîmiyetin zirvesinin yaşandığı bu oturuş şeklini hiç yaşamadığınız için algılayamaz anlayamazsınız ve siz anlayamadınız diye size kızmama da terbiyem engeldir. Bizim aldığımız terbiyede evin büyüğünün, işyerinin amirinin, sınıfta öğretmenin, camide imamın, herhangi bir mesleki kursta ustanın yeri bellidir; evin küçüklerinin, işyeri çalışanlarının, camilerde cemaatin, kurslarda acemilerin ve çırakların yeri de bellidir. Aldığımız terbiye bundan rahatsız olmamıza izin vermez.
Bilmem biliyor musunuz ama o şevkle bağdaş kurarak dizinin dibinde oturduğum Zât; Moskova DUMA'sına sadece Çin Devlet başkanının kabul edildiği protokol üstü kapıdan alınarak, 5 saat süren konferansını; Rusya ve dünyanın kabul ettiği ekonomi ve fikir otoritelerine dinleten ve Türk düşmanlığı ile meşhûr Jirinovski'yi, kendi meclis odasında, hem de Türkçe olarak; "Ne mutlu Türk'üm diyene" diye bağırtmayı başaran bir bilgedir.
DUMA Koridorlarında vakit girdiğinde en az 150 Müslüman Türk'e seccade yeydırıp namaz kıldıran, bütün DUMA'ya hayret ve gıpta ile seyrettiren bir Akıncı Beyidir.
Siz-biz armudun sapı, üzümün çöpünü bahane ederek bağbanlara saldırırken; "Türk oğlu Türk'üm" diyen bu Türk Bilgesi üzüm yetiştiriyor, armut yetiştiriyor be biz onlarında sapıyla çöpüyle uğraşıyoruz biliyor musunuz?
Yanıtım biraz geç ve uzun oldu bağışlayın ama bilmeyenler eğer bilenlerden sormazlarsa bilmeyen olarak kalırlar..
Ayrıca biliyoruz ki; bilmemek değil öğrenmemek ayıptır.
Yazı edep ve kuralları içerisinde; gerektiği zaman ve zmînde mevki ve makamı ne olursa olsun hiç kimseden pervâsı olmayan bir Kalem Sahibi olarak; "Gönül Adam" sıfatını yakıştırdığım O Bilge Zâtın karşısındaki oturuşumdan çok ama çok memnunum ayrıca o ânı bana yaşatan Tanrım'a da şükürlerdeyim...
Belki akrobatlar, sirk cambazları yaparken alkışlayabiliriz ama amuda kalkmış halde, eller üzerinde yürünmez!
Yaratılış gereği başın vücuttaki yeri, ayakların vücuttaki yeri bellidir ve hiç bir uzuv yerinden ve halinden şikâyetlenmez.
Örgütler de bir bedense başın, kolun, ellerin, bacakların ve ayakların yerleri ve görevleri de elbette belli olmalıdır. Aksi halde gürültü yapan kuru bir kalablık olurlar asla örgüt olamazlar..
Arz edebildim mi Efendim?
Bilvesîle 30 Ağustos Zafer Bayramınızı ve Kurban Bayramınızı tebrik ederim."
Aaah! Bi bilseler ki; teknolojide dünyayı teslim alan Japonlar, evlerinde kimonolarıyla ve milli giysileriyle tarihlerini yaşar ve yaşatırlarken; bizim Batı Taklitçiliğini medenîlik zanneden zavallılarımız gâvurun yaptığı arabaya "Maşallah" takarak teknolojiye destek verirler!
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder