Fırtına öncesinin sessizliğini hissediyorum!
Yıllarca sorup-sorgulamışım ve sonuç; maalesef yıllar içinde gözümüzün içine baka-baka değiştirilen Muhteşem Türk Atatürk'ün; hukukun üstünlüğüne dayalı "Demokratik-Laik-Parlamenter" sistemi!
Yine sorguluyorum:
Mermi hedefe varabilir mi, namludan fırlamasa?
Hançer, can yakabilir mi kesmese?
Ok, can acıtabilir mi yaydan fırlatılmasa?
Kılıç, incitebilir mi kınından çıkarılmasa?
Namlu, mermiyi fırlatabilir mi tetik çekilmese?
Can acıtabilir mi hançer, yiğit bir er tarafından düşmana dürtülmese?
Oku fırlatabilir mi bir el oku koyup, bir el yayı germese?
Kın, kılıçtan vazgeçer mi, kılıç kınından çekilmese?
...
Aletleri, pusatları suçlayanları anlamaya çalışıyorum!
Biri yanlış kullanmasa pusat, suç aleti olur mu?
...
IŞİD, baş kesebilir mi; Yahudilere iki bin yıllık kinleri ile kendilerine destek verir gibi yapan Haçlı Hristiyanlara intikamlarında mermilik, hançerlik, okluk, kılıçlık, tetikçilik etmese?
IŞİD baş kesebilir mi, iki bin yıl dünyayı Yahudilere dar eden Hristiyanlar; mermiyi fırlatan namluyu, hançeri sürten eli, oku fırlatan yayı, kılıcı kınından çıkaran celladı harekete geçirmese?
...
Kişi, en iyi kendisini bilir!
Aklımın kestiği günden, bugüne kadar arada bir yüzleştiğim aynam, bana hep mücadeleci, savaşçı Müslüman bir Türk gösterdi!
Ömrüm, hep kendilerini güçlü zanneden aşağılık komplekslilerle mücadele ile geçti!
Kendilerini güçlü zanneden korkaklar, korkak oldukları için makam ve konumlarının sağladığı imkânla zalimleşenler, her seferinde yedikleri bir yumruğum, bir tokatım veya bir tekmem sonrası soluğu, zavallıca şikâyet için adliyelerde, karakollarda aldılar!
Hayatla ilk yüzleştiğim yıllarda; rızkımı işçi olarak temine uğraşırken taşeronlar benden şikâyetçi oldular!
Memuriyet hayatımda, başkalarının gölgesindeki gölgesiz koltukçu yumuşaklar tarafından şikâyet edildim hep!
Şikâyetleri dinleyip -güya- gereğini yapan merciler sayesinde atıldığım cezaevlerinde; gardiyanlarla, koğuşlarda -idare anteni- koğuş ağaları benden şikâyetçi oldular hep! Cezaevlerinin cezalıyı cezalandırma yeri olan hücrelerde tek başıma huzûru yakaladım hep!
Hırçınlığımı, kabıma sığmazlığımı, güçe boyun eğmezliğimi, fakîri tanıyanlar teslîm ederler...
Allah şahîdimdir ki vurup yere düşürdüğümü, hiç tekmelemedim!
İki kişinin, bir kişiye vurmasına hiç rıza göstermedim!
Dokuz kişinin sopalarla, zincirlerle yıkamadığı bir kişiyi; ellerinden alıp hastaneye götürerek ömür-boyu sürecek bir dostluğun kapısını araladım! Kulakları çınlasın Devrimci Dostum'un, canına sağlık, ömrüne bereket olsun, selâm olsun.
Yıllardır yaptığım gibi yine kendimi sorguluyorum!
Amacım kendimi anlatmak değil Vallahi!
Birinci On İki Eylül Kıyameti öncesi; "Ülkücüler Kur'ân yırttılar!" iftirasıyla ahâliyi Öğrenci Yurtlarına yürüten, günümüz "Paralel Yapı" diye yaftalanan Hizmet Grubu A.Ş. Gençlik önderlerinden birine attığım dayaktan midesi bulanarak kusan sahte kahramanlar hayattalar ve yüksek zannettikleri bir yerlerdeler. Ben onları, onlar da beni biliyorlar!
Allah şahîdimdir ki asla zâlimlik yapmadım, yaptırmadım!
Gücümün yettiğine veya yeteceğini bildiğime vurmaya tenezzül etmedim!
Çünkü; Resûlullah (s.a.a.), Ehl-i Beyt ve On İki İmam sevgisiyle donanmış Müslüman-Türk bir ailenin çocuğu olarak doğdum, büyüdüm, yaşadım!
İmam Hüseyin(a.s.)'in zalime baş eğmeyip baş vererek kazandığı, kıyâmete kadar mazlûmun galibiyetini dinleyerek, öğrenerek büyüdüm!
Kerbelâ'da, İmam Hüseyin (a.s.)'in başını kesen zalimler; Hâşimîlerden Peygamber çıkmasını hazmedemeyen ve dünyasını değiştirdikten sonra Peygamber(s.a.a.)'den, Ehl-i Beyt'ten ve Hâşimîlerden intikama soyunan Muaviye ve oğlu Yezid idi, Allah lânet eylesin.
Baş kesiyorlardı!
Kundaktaki bebeği okluyorlardı!
Mâsumları, kadınları-kızları susuz inletiyorlardı!
Arkalarında putperest müşrikler, Hıristiyanlar, Yahudiler vardı!
Yaptıkları mezâlimi, Şia'ya karşı Sünnî olarak ve Müslümanlık adına yapıyorlardı!
İmam Şafiî'nin; "Ehl-i Beyt'i sevmek farzdır." demesine rağmen, Ehl-i Beyt soyunun; "Allahüekber" diyerek başını kesiyorlar Kureyşli Emevistler hâlâ!
Ve bunların kadim ataları; Analarıyla, bacılarıyla, kendi kızlarıyla zina yapıyorlardı Halife(!) olarak!
Tarih ve aptallıklar tekerrür etti yine!
Yine zâlimler, kindar-dindarlar "Allahüekber" diyerek baş kestiler!
Müslüman katlettiler!
Arada bir Hıristiyan da kestiler tehdit amaçlı ama Yahudilere, taş attıklarını duyan var mı?
Antisemitizm yani Yahudi düşmanlığı yapmıyorum -Allah şahîdimdir- ama Müslümanın; Müslümana mermi fırlatan namlu, Müslüman başı kesen hançer, Müslüman oklayan yay, Müslüman kesen kılıç olmasını kabullenemiyorum!
Yıllarca aynı yolda beraber yürüyüp, yağan aynı yağmurda ıslananların bugün birbirlerine; "dinsiz, nankör, vatan hâini, paralel yapı, haşhaşî" v.b. ithamlarla saldırıyor gibi yapmalarını anlayamıyorum!
Ve hafızam arşivim sayesinde, 31 Mayıs 2002' ye, Erzurum'a götürüyor beni:
"Hakikat Gazetesi, Başyazarı Mustafa Aslan ise, "Meydan" adlı köşesinde bu toplantıyı ve 2. Kuvay-ı Milliye'nin önderi Prof. Dr. Haydar Baş'ın konuşmasını değerlendirdi. ... Aslan, Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Bugün dünyada can, mal, namus, din ve vicdan emniyeti yoksa, vatan emniyeti yoksa, yeminle söylüyorum Türk'ün eli dünyanın üzerinden çekildiği içindir!" sözlerini avuçlarını patlatırcasına alkışladığını belirtti."
Bu sahneyi bizzat görüp gördüğümü aynen anlatmış olmama rağmen, "Türk oğlu Türk'üm" diye kükreyen 21.yy. Hacı Bektaşı'nın önderliğindeki "Kâinat Devleti Seferi" ne katılışımdaki on yıl gecikmeyi ve ertelemeyi de sorguluyorum elbette!
Türk'ün adâletli hâkim elini, yeniden dünya üzerinde hissettirinceye kadar veya ömrümün sonuna kadar bu yolda cehd edeceğime dair; Allah'ıma and içtim.
Hak'kın, haklıya müjde günlerinin yakın olduğunu da hissediyorum yemîn olsun..
Bu andı beş yıl önce içmiştim ve andıma sadığım ama şirret çocuğun annesini kardeşinden kıskanmasını andıran davranışları, kocaman adamlarda görmeyi de anlamaya çalışıyorum, maalesef beceremiyorum!
Artık sonucun; Annenin çocukları arasında eşit pay ettiğine inandığım fıtratî sevgi tezahüründe olduğunu bilerek sadece bekliyorum!
Ne mi bekliyorum? Annenin canına sağlık, ömrüne bereket sadece..
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder