Allah'ın bütün alemi insanlık için yarattığını ve insanın emrine verdiğini öğrendik.
Özellikle hayvanlar alemini ise insanlar izlesin ve gereken dersi-ibreti alsınlar diye yarattığına inanırım.
Bu inancımdan hareketle kurdumu anlatacağım, Kurt Beğim'i...
1967-68 yıllarında çocuk irisi halimle bir kurt eniği edinmiştim. Besleyip büyütecek ve bir dolunayda ulurken resmini çekecektim ama olmadı maalesef!
Aylarca özenle bakıp besledim.
Anam Rahmetlinin bütün tavukları da Kurt Beğin nasibi oldu. İlk tavuk avında yediği dayak yüzünden sadece Babam Rahmetliden korkar ve Babam gidinceye kadar yuvasından çıkmazdı. Babam gider gitmez yuvasından çıkar, zincirinin izin verdiği mesafede bıkmadan-usanmadan yürür, yürür, yürürdü...
Her okul dönüşü Kurt Beği alır dolaşmaya çıkardım.
Mahallenin en azgın köpeklerini bile sadece dişlerini göstererek korkutup kaçırmasından büyük bir keyif alırdım.
Şehirleşme uğruna ruhsuz betonarme çok katlı binalarla katledilmeden önce Doğunun Çukurovası denilen Iğdır; bağ-bahçeli cennet köşesi misali bir yerdi.
Hemen hemen bütün evler, meyve bahçelerinin bir köşesinde bülbül yuvası şirinliğindeydi.
Yazlar yani meyve mevsiminde Iğdır çok sıcak olurdu.
Meyve bahçelerinin sahipleri veya bağbanlar, yakıcı öğlen sıcaklarında köpeklerini açarak kendileri gölge bir yere istirahate çekilirlerdi. Köpekleri de bağı mahallenin çocuklarının zarar vermesini önlemek için serbest bırakırlardı.
Zannederim bütün Iğdır'da köpeklerin serbest olduğu saatlerde bağlara girebilme ayrıcalığı olan tek çocuktum. Çünkü Kurt Beği görüp korkmayan ve korkup kaçmayan köpek yokru.
Bütün Iğdırlılar, hangi meyvenin en iyisinin kimin bağında olduğunu bilirdik.
Kurt Beğ sayesinde Bağbanların istirahat saatlerinde en iyi meyve bağına girer ve iyinin de iyisi meyveleri seçerek yerdim sadece.
Bağdan ve bostandan "Göz payı" adıyla doyumluk yemenin hırsızlık sayılmadığını bilirdik. Ağaçlara zarar vermeden, çok dikkatle ve rahatlıkla daldan dala seker, seçme meyve yerdim.
Yine bir yaz günü kiraz mevsiminde, en iyi kirazı yetiştiği bağa daldım.
Bahçe duvarından atladığımı duyan köpek önce büyük bir velvele ile saldırıya geçti ama Kurt Beği görür görmez sesini ve kuruğunu kısarak kaçıp gitti. Ben de gözüme kestirdiğim bir kiraz ağacına tırmanarak seçip yemeğe başladım.
Tasmasını bir çalıya iliştirdiğim Kurt beğ de ağacın altında baş döndürücü turlarına başladı.
Fark edememiş veya önemsememişim bağda bir de eşek varmış. Eşek Kurt Beği görünce çıldırdı sanki! Anırarak saldırdı! Isırmaya, çiftelemeye çalışarak deli deli tepinmeye başladı. Kurt beğ sadece kendisini savunuyor, her saldırıyı çevik bir zıplama ile savuşturuyordu.
Bir ara eşek, Kurt Beğin canını acıtmış olmalı ki, yıldırım hızıyla eşeğin karnına bir hamle yaptığını ve bir ısırışta eşeğin taşaklarını kopardığını gördüm!
Ben ağaçtan ininceye kadar eşek iniltiye dönüşen bağırtılarla yalpalayarak ahıra doğru, Kurt Beğ ise çeperden atlayıp dağlara doğru kaçıyordu!
Benim Kurt Beğe yetişmeme imkan yoktu. Sesimi de duymuyordu sanki..
Bir-kaç dakika içinde şehir dışına çıkmıştık.
Kurt Beğ, kısa sürede dağlara doğru giderek gözden kayboldu.
Gün batıncaya kadar; "Kurt Beğ! Gel oğlum!" diye bağırarak deli-divane dolaştım! Bulamadım!
Yorgun-argın, çaresiz, ağlayarak eve döndüm...
Beni ağlar görünce Annem ve Babam şaşırdılar, kolay kolay ağlamazdım çünkü..
Merakla ne olduğunu sordular ve anlattım.
Annem, tavuklarından dolayı; "Oh! iyi olmuş, kurtuldum meretten!" derken, Babam beni teselli ediyordu ve; "Oğlum! Sana kurdun asla evcilleşmeyeceğini, bir günmutlaka kaçıp gideceğini söylemiştim. Onun dişi kana battı artık ve doğal yapısına döndü artık gelmez bekleme..." Dedi..
Ama ben yine de günlerce okul dönüşü Kurt Beği kaybettiğim yerlere gidip bağırarak-çağırarak aramaya devam ettim.
Sonunda ben de alışarak aramaktan vazgeçtim.
15 - 20 gün sonra bir sabah okula gitmek için evden çıktığımda sevinçten çıldıracak gibi oldum; Kurt Beğ dönmüştü!
Bağlı olmamasına rağmen yuvasının önünde o meşhur gidiş-dönmelerini yapıyordu. Bitkin görünüyordu; tırnakları sökülmüş, kulağının biri yırtılmış, perişan bir haldeydi..
Babamın dediğine göre vahşi doğada hemcinsleri Kurt Beği aralarına kabul etmemiş ve kovmak için ufak-tefek ısırıklar atmışlarmış.. Çaresiz kalan Kurt Beğ de mecburen geri dönmüşmüş...
Elli yıldır; Kurt Beğin kaçmasının iç-güdüsel ama dönüşünün çaresizlikten mi yoksa sadakatten mi olduğuna karar verebilmiş değilim...
Hayvanların vahşî doğası, insanların vahşî dünyası; ezelden beridir ve ebede kadar vahşet yarışını sürdürüyor, sürdürecek..
"HER ŞEY, ASLINA RÜCÛ EDER." Vesselâm..
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder