23 Nisan 2017 Pazar

VESVESELERİM!

"Söylenemiyor çok şey 
  Susmadan.." (Özdemir Asaf)

Muhatabından habersiz gönlümle birini çekiştireceğiz gönlünün haberi olsun diye...
Biliyoruz ki; şeytan kıyamete kadar bizi şaşırtmakta izinli, biz ölünceye kadar şeytana uymamak konusunda uyarılmış...
Uyacak tek kaynak, tek kitap Atatürk'ün; "Kitâb-ı Ekmel" dediği Kur'ân...
Kitâb-ı Ekmel'i grameri ile okuyabilen, okuduğunu anlayabilen ve anladığını mezhep taassubuna tevessül etmeden anlatan kişi sayısı, yok denecek kadar az...
Onlarca, hatta yüzlerce yıl Kitâb-ı Ekmel özel ve güzel kılıflarla yükseklere asılıp -güya- saygı gösterisinde bulunulurken, -maalesef- insanlardan saklanmış, insanların ondan istifadesi engellenmiş!
Bu gerçeği görebilmek ve yaptırılan galat-ı meşhuru (meşhur, çoğunluğun yaptığı yanlış) anlayabilmek içinde  anlatanlar gerekmiş ama maalesef onlar da geç kalmışlar!
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Rahmetli 2016! da 71 yaşında dünyasını değiştirinceye kadar bu gerçekleri haykırırken, mezhep mutaassıplarının, fanatik Emevistlerin can-hıraş çığlıklarını hatırlıyorum.
Yaşar Nuri Hoca'nın, Kur'ân deyimiyle; "evliyâ uş-şeytan" ların söz ve davranışlarıyla kimliklerini belli ettikçe sakallı-cüppeli-fesli-tekkeli şeytan evliyalarının panikle feryatlarını hatırlıyorum...
Eminim ki siz de hatırlıyorsunuz, particilik ve mezhep taassubuyla kıvranan "Mâûn Mücrîmleri" de...
Şurası da bir gerçek ki; ne hastalıklar aklımızı başımıza getirdi, ne yaşlılık, ne de ölümler!
Hepimiz kendimizi ölümsüz sandık!Her ölüm haberinde, her yakınımızın ölümünde cenaze defnedilinceye kadar sürdü, ölümle yüzleşmemiz...
Akledemedik!
Akleden, aklederek uyaranları dinlemedik!
Bazı dinler gibi yapanlar çıktı elbette onlar da, akledenlere kerametler yükleyerek taraftarlığı akıllılık zannetme zavallılığına düştüler!
"Şaşırırsam şaşırın!" demiştim, yine şaşırmadım!
Çünkü akledenlere keramet yükleyen ma'zûrlar; "Biz dünyamızı ahiretimiz için yaşarız." uyarısını yeterince anlayamadılar...
Çünkü samimiyetlerinden dolayı o ma'zûrlar; "Akıl kullanılacak bir malzemedir. İnsan; gönüldür, gönül..." vecîz sözünü ve bu sözdeki nazik uyarıyı fark edemediler, algılayamadılar...
Bebek duruluğunda, çocuk safiyetindeki Gönül Adam'ın; "Bu nedir?" sorusunun, aslında bir şeye, bir gerçeğe işaret olduğunu algılayamadılar...
Avrupa Birliği Devletleri ile Amerika Birleşik Devletleri adlı iki Haçlı güçün desteklediği Emevist Sünnîlik adlı mezhep taassubunun hakim olduğu şuûr altları ile; "Tevhîdin Merkezi Ehl-i Beyt" formülünün ihtişamını yeterince kavrayamadılar!
Bu kadar net ve bu kadar duru bir anlatımı anlayamayan bayağı eğitimli, bayağı tahsilli kişileri de, ben anlayamadım maalesef!
Tarifsiz üzgünüm!
Ümitsizliğin imansızlık olduğunu bilmesem; doğru ne kadar net ve duru anlatılırsa anlatılsın ağdalı büyük bir yalan kadar itibar göremeyeceğini bilmesem, bedbinleşebilirdim...
Tarifsiz kızgınım!
Onlarca yıldır dizinin dibinde ve tedrisinde olduklarını, bir çocuğun ana-babasını sevmesinden daha fazla sevdiklerine tanık olmasam, sevgi ve samimiyetlerinden zerrece şüphem olsa, kıskançlıklarını ciddiye alabilirdim!
Sütten yeni kesilmiş bir çocuğun annesini kardeşinden kıskanması kadar safiyâne kıskançlıklara ancak kızabiliyorum!
Tarifsiz öfkeliyim!
Duygularımı nefsimin emrine girmekten koruyarak ancak kızgınlığa te'vil edebiliyorum! Şimdilik elimden gelenin bu olmasına ve kendime de ayrıca öfkeliyim!
Fuzûli'den yüzlerce yıl sonra yeniden; "Söylesem te'sîri yok, sussam gönül râzı değil.." açmazındayım!
Bu herc ü merc gürültüsünü duymayan, pisliğini görmeyen, anlayamadıkları için anlatamayan ahrazları kıskanasım var! "Ne kadar şanslıymışlar!" diyesim var...
"İNSAN; GÖNÜLDÜR, GÖNÜL" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: